Kıbrıslı Rum hak sahiplerinin kuzeyde terk etmek zorunda kaldıkları taşınır ve taşınmaz mallardaki haklarını korumak amacıyla 2006’dan bu yana faaliyette olan Taşınmaz Mal Komisyonu, KKTC’nin 1974 sonrasında kurulmuş, uluslararası tanınırlığı olan tek kurumudur.
Komisyon, esasen, tüm üyelerinin Yüksek Adliye Kurulu tarafından atandığı bir mahkemedir.
Komisyon’a yapılacak başvurular, Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasası’na bağlı olarak çıkarılan tüzüğe tabidir. Komisyon kararlarına karşı, taraflar Yüksek İdare Mahkemesi’ne başvurabilir. Komisyonun aldığı kararlar bağlayıcı olup, yargının aldığı kararlar gibi, icrai niteliktedir. Komisyon huzurunda yapılan işlemler, tanıklara yapılacak tebliğ, Komisyon’a getirilme ve Komisyon huzurunda dinlenme yöntemi Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasası kurallarına göre belirlenir. Komisyon üyelerinin görevine ancak bir Yüksek Mahkeme Yargıcının tabi olduğu şartlarda son verilebilir.
Dolayısıyla her Mahkeme kararı gibi, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun ‘davalar’ı ne kadar sürede çözdüğü ve aldığı kararlar da tartışılabilir.
Komisyon’un 12 Temmuz 2024 itibarıyla önünde, karara bağlanmamış, sonuçlanmamış 5.846 başvuru vardır. Komisyon’a 2006’dan 2024’ün 12 Temmuz tarihine kadar yapılan 7.636 başvurudan sadece 1.790 başvuru karara bağlanmıştır.
Komisyon şu ana kadar başvuranlara taşınmaz mallarının tazmin bedeli olarak 457 milyon 92 bin 846 Sterlin tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Komisyon’a ayrılan Türkiye tarafından gönderilen ama ödemelerine aylar sonra, yeni başlanan 68 milyon Sterlin’e yakın bir kaynak bulunmaktadır.
Komisyon’un ödemeleri yapabilmesi için ayrıca Taşınmaz Mal Fonu’na yabancı mülk alımlarından yüzde 3, şans oyunlarından yüzde 5 oranında yapılan kesintiler de aktarılmaktadır.
Sonuç olarak, Taşınmaz Mal Komisyonu ve komisyonunun dosyaları ile ilgilenen İçişleri Bakanlığı, Başsavcılık ve Tapu Dairesi bürokrasi nedeniyle ağır çalışmakta ve Komisyon’un kararlarının uygulanması için verilen ve toplanan kaynak, yapılan başvuruları tazmin etmekte açıkça yetersiz kalmaktadır.
Halbuki hem Taşınmaz Mal Komisyonu’nun işini oldukça hafifletmek hem daha çok kaynak sağlamak mümkündür. Kıbrıslı Rum ve Rum başvuru sahibinin malını tazmin edecek Kıbrıslı Türk’ün kendi inisiyatifleri ile bir araya geldiği durumlarda, birlikte Taşınmaz Mal Komsiyonu’na başvurarak sürecin kolaylaşmasını ve tazminatın hızla ödenmesini sağlayabilirler.
Şu anki süreçte 10 sene önce başvuru yapıldığı halde görüş verilmemiş dosyalar yok mu? Bunun nedeni Taşınmaz Mal Komisyonu’ndaki bürokrasiden çok, özellikle Tapu Dairesi’nde ve Başsavcılık’taki bürokrasi değil midir? Başsavcılığın Taşınmaz Mal Komisyonu başvuruları ile ilgilenen ekibi güçlendirdiği ancak Tapu’da işlerin çok ağır ilerlediği biliniyor. Tapu’da neden özel bir birim kurulmuyor? Taşınmaz Mal Komisyonu’nundan sıra numarası verilmiş başvuruları aynı sıradan takip ederek, Tapu’da mülklerin değerini hızla biçecek özel bir birim kurulması bu kadar mı zor?
Birçok şirket ve şahıs kullanımındaki Kıbrıs Rum taşınmazının tazminatını ödeyerek mülkle ilgili sorunu kalmasın istiyor ancak mülkün gerçek sahibinin ne kim olduğunu öğrenebiliyor ne de hak sahibinin Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuruda bulunup bulunmadığını biliyor.
Komisyon’un görev ve yetkileri arasında, 67/2005 Taşınmaz Malların Tazmini, Takası ve İadesi Yasası’na göre, ‘hak sahiplerinin alacağı tazminat miktarı ile ilgili işlemleri sonuçlandırmak için gerekli görülen tedbir ve kararları almak’ gibi bir yetkisi bulunuyor. Ayrıca aynı yasanın 22’inci Maddesi Komisyon’a Bakanlar Kurulu kararı ve Resmi Gazete’de yayımlanması şartı ile tüzük yapma hakkı da tanıyor.
Şu halde Taşınmaz Mal Komisyonu önündeki ‘dava’ yükünün azalmasını istemez mi? Komisyon’un elinde yasal yetki varken ve bir Bakanlar Kurulu kararı ile Taşınmaz Mal Komisyonu’nun hazırlayacağı bir tüzüğün onaylanması mümkünken, Hükümet tarafların hızla bir araya gelmesi ve kendi aralarında anlaşarak birlikte kuruma müracaat etmesi için başvuru yapan Kıbrıslı Rum hak sahiplerinin bilgisinin öğrenilmesine neden olanak yaratmıyor?
Malum, şeffaf olmayan her düzenleme beraberinde haklı ya da haksız, dayanaklı veya dayanaksız bazı spekülasyonların doğmasına yol açmıyor mu? Nitekim Komisyon binasına yakın binalarda ofis tutan bazı arabulucular olduğu, bu arabulucuların güneyde kuzeyde malı kalan Rum toprak sahiplerini yakın markaja aldığı, bu arabulucuların başvurularının İçişleri Bakanlığı ve Tapu Dairesi'ndeki temaslarıyla işlemlerinin hızla ilerlediği, hatta tazminatı ödenmiş taşınmazların bilgisinin bir şekilde sızdığı gibi iddialar yıllardır ‘derin dedikodular’ sınıfında ağızdan ağıza dolaşıyor. Haklı bir mazeret sunulmadan yıllardır bekleyen dosyaların yanında hızla çözülen dosyalar olduğu iddialarına ne demeli? Başsavcılık’ta, İçişleri’nde, Tapu’da dosyaların işlemleri sırasıyla neden bitirilemiyor?
Bir örnek vereyim: Politis gazetesinin gündeme getirdiği, Afik Group’la yakın bağları olduğu iddia edilen ve güneyde de şirket sahibi olan Cemil Tamçelik’in güneyde Kıbrıs Rumların arsalarını almak için sürekli olarak toprak sahiplerini ikna etmeye çalıştığı öne sürülüyor. Tamçelik’in Afik Group davası ile bağlantılı olarak bir ara gözaltına alındığı, Mertkan Hamit'in 2 Temmuz tarihli X paylaşımında iddia edildi. Lefkoşa’da Komisyon’un bitişiğinde, Mahkemeler’in karşısında ofisi olan Tamçelik’in avukat olmayıp bir emlakçı olarak TMK’nın bütün başvuru duyurularında ismi geçmiyor mu? Tapu’da ağır işleyen sistem Tamçelik dosyalarında gaza mı basıyor vites mi değiştiriyor? İçişleri, Başsavcılık ve Taşınmaz Mal Komsiyonu Tapu’da işlerin neye göre ilerlediğini araştırmayacak mı?
Daire satın alanların bir apartman, bir blok yahut bir site olarak birleşerek Kıbrıslı Rum hak sahiplerinin tazminatını ödemek, mülkleri ile ilgili rahat nefes almak ve satın aldıkları mülklerin değerinin artmasını istedikleri bir ortamda, inşaat projesi olan şirketlerin projeye başlamadan önce mülklerin tazminatını ödemeye hazır olduğu koşullarda niçin bu yurttaşlarla Rum hak sahipleri bir araya getirilemiyor?
İyi haber: Şu anda ödemeleri yapılmaya başlanan önceki tazminatların yanı sıra 2023'e kadar Taşınmaz Mal Komisyonu'na yapılmış tüm başvuruların hızla karara bağlanması ve tazminat kararı ile sonuçlanan, 2023 yılına kadar yapılmış tüm başvuruların tazminatlarının hepsinin önümüzdeki eylül ayına kadar ödenmesi hedefleniyor.
Kuşkusuz Kıbrıs sorununun temeli bir mülkiyet sorunu, mülklerin tazmin edilememesi ise bir insan hakları sorunudur. Kıbrıs Rum hak sahiplerinin şikâyetleri üzerine gelişme sahiplerinin tutuklanması ile bu sorunun çözülmesi mi umulmaktadır gerçekten? İki toplum arasındaki iş birliği kanallarının olumlu yönde çalıştırılması için mağdur hak sahiplerini, vicdanlarının sesini dinleyerek tazmin etmek isteyenlerde mi ‘gaspçı’dır?
Bilmiyor olabilirsiniz: Taşınmaz Mal Komisyonu’na yapılan başvuru sonucu 1974’teki arsa değeri belirlenerek tazminatı ödenen mülkler için ‘TMKS’ kodlu uluslararası tanınır tapular çıkarılıyor. Başka bir değişle karara bağlanarak tazminatı ödenen mülkler, Kıbrıs sorununun çözümüne kadar ve kapsamlı bir çözümün Kıbrıs Türk halkına sağlayacağı haklara halel getirmeyecek bir biçimde Türk malı olarak işlem görüyor ve tapu kuzeyde tazminatı ödeyen kişinin adına dönüyor. Bir Mahkeme olarak Taşınmaz Mal Komisyonu yabancı üyeleriyle uluslararasıdır, kararları da uluslararası tanınır durumdadır.
Kabul etmek gerekir ki Kıbrıslı Rum siyasiler Komisyon’a başvuran Kıbrıs Rum hak sahiplerini zaman zaman yıldırmaya kalktı. Güneyde geçen mart ayında, 1974’de güneye göçmek zorunda kalan Kıbrıslı Rumlara ve mirasçılarına sübvansiyonlu verilen kredi miktarının 130.000 Euro’dan 200.000 Euro’ya, sübvansiyon süresinin ise 20 yıldan 30 yıla çıkartılması için yeni yönetmelik Kıbrıs Rum Meclis Komisyonu’ndan geçerek Genel Kurul’a sunuldu.
Böylece başvuru sahipleri, Kıbrıs Rum Kadastro Dairesi’nden temin edecekleri tapu kaydıyla, kuzeyde kalan taşınmazlarının değeri belirlenerek, devlet kurumu Merkezi Ajans’ın garantisiyle, güneydeki mallarını ve/veya gelirlerini de göstererek çok daha yüksek meblağda ve daha uzun vadeli destekli kredi alabilecek.
Bir yandan hak sahiplerine tazminat yerine düşük faizli kredi seçeneğini sunan Kıbrıs Rum siyasi liderliği, diğer yandan Kıbrıs Türk inşaat sektörünü çökertmek için sektör temsilcilerine dava üzerine dava açıyor, öte yandan Taşınmaz Mal Komisyonu işlevsizdir iddiasıyla konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürüyor. Bu stratejinin çözüme hizmet ettiği düşünülebilir mi?
Kanalları açılsa, bu yönde bir tüzük yapılsa başvuran olsun olmasın kuzeydeki taşınmazı tazmin etmek isteyen birçok kullanıcı varken Kıbrıs Rum hak sahipleri neden kredi çekmek ve faiz ödemek zorunda kalsın? Kıbrıs Rum siyasi liderliği Taşınmaz Mal Komisyonu’na kaynak sağlama çabalarını bertaraf etmek için mi bu adımları atıyor?
Daha açık sorayım: ABD ile 1974’ten sonra hiç olmadığı kadar yakınlaşan Kıbrıs Rum siyasi liderliği bu aralar ABD ile stratejik iş birliği anlaşmasına bel bağlayarak, iki toplum arasındaki mülkiyet sorunundan bir kavga ortamı yaratmaya mı çalışıyor?
Üzerinden yıllar geçti… 19 Ağustos 1974’te, eşini bir sene önce kaybetmiş ABD’nin eski Lefkoşa Büyükelçisi Rodger Davies, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinden ABD’yi sorumlu tutan muhtemel bir EOKA-B nişancısı tarafından, ardında 2 öksüz, bir kız ve bir oğlan çocuğu bırakarak öldürülmüştü.
Suikaste kurban giden ABD’nin eski Lefkoşa Büyükelçisi Rodger Davies. Fotoğraf: The Washington Post
Ne ilginçtir ki eski bir Pentagon yetkilisi, Michael Rubin kısa bir süre önce, haziran ayında yayımlanan bir makalesinde, geçen sene yaşama veda eden ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger’i eleştiriyor ve 1974’te Kissinger’ın, dönemin ABD Başkanı Gerald Ford'a, "Türklerin Kıbrıs'ın üçte birine sahip olmaması için hiçbir Amerikan gerekçesi yok" dediğini hatırlatıyordu.
Rubin yazısında, Kissinger’ın ‘dünyanın durağan olmadığı’nı ve ‘kendi zamanında daha az önemli görülen ülkelerin daha sonra kritik müttefikler olabileceği’ni fark etmediğini ve bu nedenle 1974’te Türkiye'nin Kıbrıs’ı ‘işgal etmesi’ne izin vermeye istekli olduğunu iddia ediyordu.
Rubin’e göre, ‘Türkiye artık yalnızca adanın kalıcı olarak bölünmesi için baskı yapmakla kalmıyor, aynı zamanda kuzey Kıbrıs kara para aklama açısından sıcak bir noktaya ve teröristler için güvenli bir limana dönüşerek Avrupa ve Amerika'nın güvenliğine yönelik ciddi ve genişleyen bir tehdit oluşturuyor.’
Katılırsınız katılmazsanız ama herkes görüşünü paylaşabilir. Benim için bu iddia, ABD’nin zamanında Ada’nın bölünmesine izin verdiği gerçeğinin kabulü ve bugün nasıl Kıbrıs Rum siyasi liderliği ile iş birliğini artırdığı açısından önemlidir. Kıbrıslı Rum siyasi liderliği ile stratejik iş birliğini katbekat yükselten aynı ABD ve Avrupa Birliği Kıbrıs’ta kalıcı, iki bölgeli, iki toplumlu, federatif bir çözümden umudu kesmemişse, Ada’daki mülkiyet sorununun çözülmesi için süreçlerin hızlandırılması yönündeki çalışmaları desteklemelidir.
Bahsetmekten imtina edenler olabilir ama Kıbrıs’ın kuzeyinde yolsuzluklarla, Kıbrıs Rum mülklerinin tazminatının acilen ödenmesi için ve kara para ile mücadele eden bir halk var. Belgeleri korkusuzca gazetecilerle paylaşan kamu görevlilerimiz, hapse atılan, Polis’te sorgulanan gazeteciler, açılan davalarda gazetecilerin ifşaatlarının araştırılmasına karar veren veya hukuksuz inşaatlara ara emri veren çok değerli Yargıçlarımız, hükümetin yoğun baskısına rağmen işini yapmaya çalışan bir Mali Polisimiz var.
Kıbrıs Türk toplumunun, Kıbrıs Rum mülklerinin tazminatını ödemek isteyen yurttaşlarının ve işletmelerinin hem içerideki işleyişin yanlışlıklarından ve eksiklerinden zarar görmesi hem Kıbrıs Rum siyasi liderliği tarafından eşi görülmemiş bir keyfilikle, topyekûn ‘gaspçı’ olarak yaftalanması kabul edilebilir mi?
İki toplum üyelerinin, aralarındaki ana sorunu çözmeleri için iş birliği kanallarının genişletilmesi çabalarına daha fazla engel yaratılmamasında, AB’nin ve ABD’nin temsilcilerinin Kıbrıslı Rum siyasilere söyleyecekleri hiç mi bir şey yok?
Yorumunuz