İngiltere’de yüzyıllar önce bir kral keyfi vergi koymaya kalktı, buna itiraz eden vergi mükellefi aristokratlar ayağa fırladı, yeni bir kral ile anlaşarak eski kralı tahttan indirdiler. Kraliyetin vergi koyma yetkisi parlamentonun onayına tabi kılınması ve mali gücün sınırsız kullanımına tarihsel anlamda fren çekilmesi böyle başlamıştı.
Olay 17’nci yüzyıl İngiltere’sinde geçiyor, II. James’in tahtını deviren III. William’ın tahta çıktığı 1688 tarihli “Muhteşem Devrim” olarak anılıyordu. Daha da öncesinde, 1215 tarihli Magna Carta (Latince ‘Büyük Sözleşme’) ile “bütçe hakkı”, yani parlamentonun devletin gelir ve giderleri üzerinde söz sahibi olması ilk kez İngiltere’de yazılı bir toplumsal ilke haline gelmişti.
Batı demokrasilerinde asırlar boyunca güçlenen bu denetim mekanizmaları, bizim coğrafyamızda hiçbir zaman aynı şekilde kurumsallaşmadı. Bugün 21. yüzyılda, POPÜLİST partilerin ağırlıkta olduğu KKTC parlamentosunda bir milletvekilinin çıkıp da devletin neden enflasyonu körükleyen politikalar izlediğini açıkça sorguladığını göremiyoruz.
Bütçe hakkını savunmakta pek mahir olanlar, konu asgari ücret artışı olduğunda nedense sessizliğe bürünüyor. Gerçeklere temas etmekten özenle kaçınan bu muhalefet karşısında, hakikatten şaşmayan yazarınıza iğnelerini yeniden çıkarıp konuşmaktan başka çare kalmıyor.
Asgari ücret artışlarıyla bir nebze nefes alacağını düşünen çalışanlarımız, artıştan hemen sonra gelen fon, harç ve pul zamlarını artık ezbere biliyor. Hükümet, asgari ücret artışını iple çekiyor; çünkü ertesi gün Maliye eliyle zamlar bastırılıyor. İşveren, yükselen maaş ve sigorta primleriyle birlikte aynı zamanda devlete ödediği vergilerin artması nedeniyle fiyatlarını yukarı çekmek zorunda kalıyor. Sonuçta özel sektör daralıyor, işten çıkarmalar gündeme geliyor, vergiler ve sigortalar ödenemiyor ve çalışanların alım gücü daha ilk ayda eriyor. Çünkü devlet eliyle aynı ay enflasyon tekrar yükselmiş oluyor.
Aşağıdaki Mikro-Makro’nun hazırladığı grafikte de görüleceği gibi, neredeyse her asgari ücret artışını keskin bir enflasyon sıçraması izliyor. Asgari ücret artışı çalışan için gerçek bir refah artışı sağlamıyor; maaş artışı zamlarla geri alınıyor.



Kaynak: KKTC Merkez Bankası kurları.
Burada kazanan tek bir aktör var: Devlet. 2026 bütçesinde en az 27 milyar 997 milyon TL açık verecek olan devlet! Döviz temmuz ayından bu yana yaklaşık %4,6 oranında arttı. Peki asgari ücretin nasıl %20 oranında artırılması düşünülüyor?
TL devalüe olmadığı halde, döviz artışı da aylık %1 civarındayken hükümet yurttaş tarafından ödenen borç yükünü artırarak memur ve çalışanları güya memnun etmek üzere, gerçekte sendikaların yolsuzlukları sorgulamasını önlemek amacıyla asgari ücret artışları yapıyor.
Özel sektör fiyatlarda birbiri ile rekabet ediyor. Asgari ücret artışlarını olduğu gibi çalışanlarına yansıtırsa fiyatları daha çok yükseltmek zorunda kalacak. Satış fiyatları arttıkça mallar daha az satılacak. Daha az satış, ithalatçıların yurt dışı firmalardan aldığı kotayı dolduramamasına neden olacağı için malların getirildiği şirketler kotayı doldurmayana fiyatları artıracak. Özel sektör çalışanın maaşını beklediği oranda artırmadığında, kamuda maaşlar yükselirken, aynı oranda zam alamayan özel sektör çalışanı devlete geçmek için münhalleri kovalayacak.
KKTC Merkez Bankası 2025 yılı boyunca hemen her hafta DİBS ihalesi, özel tertip borçlanmalar ve Merkez Bankası senedi ihraçlarıyla piyasadan sürekli borçlandı. Maliye Bakanlığı’nın tüm yıl boyunca düzenli ve yüksek bir finansman ihtiyacı oldu. Sadece faiz ödemelerine ayrılan 6,5 milyar TL ile halkın omuzlarına yüklenen borç daha da yükseldi ve bazı bankalar devlet garantisine rağmen yüksek faizle borç vererek adeta ihya edildi.
Her asgari ücret artışı ise devletin dolaylı vergilerden elde ettiği gelirleri artırarak Maliye’nin sürdürülemez bütçe açığını kolay yoldan, yani yeni borçlanmayla finanse etme aracına dönüştü. Oysa bu kadar büyük bir kara para trafiğinin döndüğü ülkede, yasa dışı iş yapanların üzerine ciddiyetle gidilseydi, sırf kesilecek cezalar bile bu açığın önemli kısmını kapatmaya yeterdi. Meclis’teki ve Meclis dışındaki “çözüm olmadan hiçbir şey olmaz” diyen POPÜLİST muhalefet, daha fazla kitle kazanmak ve sempati toplamak uğruna hükümetin ekmeğine yağ sürdü. Yanlış araçla iyi bir sonuca gidilemeyeceğini görmezden gelmeye devam ettiler.
Çalışanlar yanlış devlet politikaları sayesinde artan enflasyonun, özel sektör de asgari ücret artışlarının altında eziliyor. Zam yapmak zorunda kalıyorlar ama zamlı ürünler ve hizmetler daha az satılıyor. Sözün özü hükümet dışında kimsenin işine yaramayan bir zam döngüsü içindeyiz.
Güneye geçen oradan alışveriş yapıyor, daha ucuz diye tatilini bile orada geçiriyor. Kuzeyde kalanlar alışverişlerini azaltıyor, daha az hizmet alıyor. Güney Kıbrıs, perakende satışlarda AB’nin en hızlı büyüyen ülkesi oldu. Komşumuz Eylül 2025'te 2024'ün aynı ayına kıyasla %8,5'lik oranla, Avrupa Birliği üye ülkeleri arasında perakende ticaret hacminde en yüksek yıllık artışı kaydetti. 2024 yılında Güney Kıbrıs’ta geceleme sayısında Avrupa rekoru kırılarak, yüzde 14,5 artış kaydedildi. Gecelemelerinin çoğu yerli konaklamalardan oluştu. Milliyetçi hükümetimiz ahaliyi hem market alışverişlerinde hem tatillerde kendi eliyle güneye kaçırttı.
Geçenlerde asgari ücretin 1.000 euro olduğu Güney Kıbrıs Çalışma Bakanı Yiannis Panayiotou, “Ekonomi olumlu bir yolda olduğu sürece, diğerlerinden daha az kazanan işçilerin bundan faydalanması kaçınılmazdır" dedi. Asgari ücretin 2026 Ocak ve 2028 Ocak’ta uygulanacak şekilde 2 kez artırılacağını söyledi. Sadece Rum Çalışma Bakanlığı'nın 2026 yılı bütçesi 67 milyon avro artışla 951 milyon avro! O kadar ekonomileri yolunda. Bizde ekonomide ne yolunda?
Eurostat verilerine göre, güney Kıbrıs’ta asgari ücret 1.000 avro iken bizde şu anda 1.046 avro. AB ülkelerinden Hırvatistan, Malta, Estonya, Çekya, Slovakya, Romanya, Letonya, Macaristan ve Bulgaristan'da asgari ücretler 1.000 avronun altında; Bulgaristan'da 551 avro ile Hırvatistan'da 970 avro!
Kaynak: Eurostat
Fransa Kamu Yönetimi ve Mali Hesaplar Bakanı Amélie de Montchalin’in sözleri aslında bizi tarif ediyor: Bir ülke, borcunu kontrol altına alacak tedbirleri almazsa “faiz yükü altında tamamen boğulabilir.”
Borcu borçla kapatarak günü kurtarmaya çalışan, Türkiye’den gönderilecek 10 milyar TL’lik savunma giderleri hariç 9 milyar TL hibe ve 2,3 milyar TL kredi gelmese en ufak bir yatırım yapamayacak durumda olan bir devlet ekonomisinden bahsediyoruz. KKTC’yi ve vatandaşını borçlandırarak bu şekilde “yönetmek” pek zor olmadığı için bakanlık koltuğuna talip olan çok, dert ise yok.
Bu POPÜLİST politikalar, kamuda maaşlar artarken özel sektörde aynı oranın yakalanamamasına yol açarak toplumu devlet eliyle bölüyor ve sosyal patlamanın dinamiklerini hızlandırıyor. Şirketlerin battığı, özel sektörün her geçen gün daha az kazandığı bir KKTC’de iflaslar arttığında ne yapacaksınız? Vergi gelirleri azalırken bırakın artışı, memur maaşlarını nasıl ödeyeceksiniz? Durumun ciddiyetini görmek istemeyen, gerçek dışı bir ekonomi yönetiminde ısrar eden siyasilere ve buna alışmış olanlara karşı artık ses çıkarmak zorundayız.
Enflasyonun ve hayat pahalılığının nasıl düşürüleceğinin formülü yüzyıllardır değişmedi: Devlet masrafları kısacak, vergileri düşürecek, zam yapmayacak; bankalar faizleri artırarak talep artışını dengeleyecek. Evet, bu da yatırımı düşürecek ve özel sektörü zorlayacak ama nihayetinde enflasyon düşecek.
Tüm çalışanlar daha iyi bir yaşamı hak ediyor. Daha fazlasını ancak akılcı politkaları uygulayarak sağlayabiliriz. Bunu yapmayacaksak, işsizlik ve yoksulluk artacak. Dahası, gelir dağılımı daha da bozulacak, orta sınıf hızla eriyecek ve toplum iki uç arasında sıkışmış bir yapıya sürüklenecek. Ekonomi kötü yönetildikçe, sosyal huzursuzluk ve toplumsal çatışma riskleri de büyüyecek.
Bütçe açığı büyüyen bir devletin yapacağı her zam, atacağı her yanlış adım enflasyonu daha da körükleyecektir. Ocakta asgari ücret artışı yapmayı planlayan POPÜLİST hükümetimize ve bunu POPÜLİSTÇE onaylayacak muhalefetimizle sendikalarımıza bu ilk yazımdı. Hiçbir şeyi değiştirmeyecekseniz aralıkta yine görüşürüz!











Yorumunuz