Yazılar

Trump’ın Türkiye politikası ve Kıbrıs’ta muhalefet 

Okullarda Disiplin Tüzüğü değişikliği iktidarın güdümlü otoriterleşme eğiliminde büyük bir eşiği geçmeyi göze aldığını gösteriyor. Bundan sonrasında yolsuzluklara yasal kılıf bulacak yasa önerilerine, çok daha fazla muhafazakârlaştırmayı, daha fazla baskı kurmayı hedefleyen başka yasalara hazırlıklı olmak gerekiyor. Yeni iki yasa önerisi zaten iktidar tarafından teklif edildi.

Türkiye’de Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması süreciyle patlayan toplumsal muhalefet meydanlara akın ederken arada kaynayan bir gelişme yaşandı. O gelişmeye iki paragraf sonra geleceğim. 

Öncesinde kaç gündür gözlemlediğim başka bir ayrıntıya dikkat çekeyim: Türkiye’de CHP’nin adayı İmamoğlu olabilir ama bence sakinliği, şu günlerde gösterdiği zor şartlara uyum yeteneği, direnci, kontrol sahibi olması, hitap gücü, dile ve alana hakimiyeti, ayrıca jest ve mimikleriyle büyüklenen erkek siyasetçi prototipi ile arasına mesafe koyan özgünlüğü ile eczacı Özgür Özel epeyi beğeni kazandı.

Anlaşılan o ki meydanlara gidenlerin büyük bir kısmı, İBB görevi süresince sahibi olduğu inşaat şirketinin çoğunluk hisselerini devretmeyi nedense hiç düşünmemiş, 1’inci dereceden akrabası olarak babası ile ortak kalmayı sürdürmüş İmamoğlu’nu çok sevdikleri için değil, yolsuzluk yapmamış olabileceğine yüzde yüz inandıkları için hiç değil, genel olarak yıllardır süregeldiğini düşündükleri tüm yolsuzluklar, antidemokratik uygulamalar, çifte standart, ayrımcılık, adaletsizlik, baskı ve hukuksuzluk tablosuna ve laiklik karşıtı icraatlara, kadına yönelik artan şiddete tepki gösterdikleri için oradalar. 

‘Gelişme’ demiştim: ABD Başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, sağ görüşlü Amerikalı eski Fox TV sunucusu, dijital program yapımcısı Tucker Carlson’ın önceki gün yayımlanan programına katıldı. Witkoff soru üzerine Türkiye ve Erdoğan-Trump ilişkisi hakkında kısa bir açıklama yaptı. 

Carlson, ‘Türkiye’de önemli bir huzursuzluk var gibi hissedildiği’ni, ‘eğer Türkiye’de gerçekten ciddi sorunlar yaşanırsa bunun küresel bir felaket olabileceği’ni çünkü Türkiye’nin ‘çok büyük bir orduya sahip’ olduğunu söyledikten sonra ‘bu konuda ciddi endişeler var mı?” diye sordu.

Trump'ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, “Bence [endişeler] vardı, ama başkan [Trump] birkaç gün önce Erdoğan’la harika bir görüşme yaptı, gerçekten dönüştürücü bir görüşme olduğunu söyleyebilirim. Dürüst olmak gerekirse, bu görüşme yeterince haber yapılmadı. Ve bana kalırsa bu yetersiz haberleştirilmenin nedeni protestocular [videoda ‘hoodies’ derken gülmesi dikkat çekiyor], İsrail’le yaşananlar ve Rusya-Ukrayna arasında olup bitenlerdir. Bu yüzden manşetlere çıkmadı. Ama bence Türkiye’deki büyükelçi Tom Barrack mükemmel bir iş çıkaracak. Başkanın [Trump] Erdoğan’la bir ilişkisi var ve bu önemli olacak. Ve bence bu görüşme sayesinde Türkiye’den çok olumlu haberler yolda. Önümüzdeki günlerde bu haberlerin medyada daha çok yer bulacağını göreceksiniz.” cevabını verdi.

Bu mesaj gayet açık: ABD Başkanı’nın Türkiye Cumhurbaşkanı ile arası iyi. Röportajda, bunun sonuçlarının neler olacağını kısa bir süre içerisinde göreceğimiz söyleniyor… Trump yönetiminin Çin dışında başta Rusya, otoriter rejimlere özellikle bir sempatisi olduğu ve dünya genelinde aşırı sağ iktidar ve muhalefet partilerini desteklediği biliniyor.

Türkiye’de içinden Meral Akşener misali yeni bir ‘truva atı’ çıkabilir muhalefet bir araya gelirken, KKTC’de muhalefet gelecekteki koltukları hesabına toplumu örgütleyemiyor, toplumun hayli gerisinde kalıyor. Bunu en son, Eğitim Bakanlığı’nın ve Bakanlar Kurulu’nun ortaokuldan itibaren öğrencilerin dini inanışları gereği okullarda baş örtüsü ile örtünmesini serbest bırakan tüzük değişikliğinde gördük. Öğretmen sendikaları tepkiyi yükseltmeseydi dişe dokunmayan açıklamalarla olay geçiştirilecekti.

Keza Türkiye dahil gezegenin neredeyse her ülkesinin aksine, Anayasa’nın ve hukukun savunucusu konumunda olması gereken hukukçuların birliği, Hasan Esendağlı başkanlığındaki Kıbrıs Türk Barolar Birliği öğretmen sendikalarının eylemine destek olmayarak benim artık şaşırmadığım bir tercih yaptı. Eyleme bağımsız katılım gösteren hukukçu sayısı ise yok denecek kadar azdı. İşte orası ilgimi çekti! Avukatlarımızın geçen cuma günü 13:30’da da mı davaları vardı? Birkaç hukukçumuzun sosyal medyadan yaptığı açıklama ve siyasi parti üyesi bir elin parmağını geçmeyecek hukukçu dışında eyleme gelen yok gibiydi… Pes!

Dönelim yüklü vekil maaşı alan Meclis vekillerine: Türkiye’de yıllarca yaşandığı üzere sokağa çıkmayan pısırık ve göstermelik hareket eden bir Meclis muhalefeti oy oranını artıramıyor. Çoğunuz sahte diploması olmayan, üniversite mezunu ayrıca meslekleri olan insanlarsınız. Çok ses çıkarmamaya programlı tavırlarınızın altında yatan ne? Mesleklerinizden sıkıldığınız ve iyi gelir elde edemediğiniz için mi milletvekilliğini seçtiniz? Maaş garanti, ille de milletvekili kalayım tercihi mi yapıyorsunuz? Vekillik performansınız Meclis’te yaptığınız konuşmalardan ibaret sanıyorsanız vazgeçin gitsin, önceki mesleklerinize geri dönün.

Malum, KKTC’de Meclis aritmetiği koalisyon hükümetine her halükarda 28 vekille istediği yasal değişikliği yapmasına olanak tanınıyor. Bunca yolsuzluk iddiasına rağmen Meclis’te ve dışında çarpıcı ve tutarlı bir muhalif duruş sergilemeyince hükümet istediği yasayı rahatlıkla geçiriyor.

Yalnız bu sefer durum geçmişten çok başka: Okullarda Disiplin Tüzüğü değişikliği iktidarın güdümlü otoriterleşme eğiliminde büyük bir eşiği geçmeyi göze aldığını gösteriyor. Bundan sonrasında yolsuzluklara yasal kılıf bulacak yasa önerilerine, çok daha fazla muhafazakârlaştırmayı, daha fazla baskı kurmayı hedefleyen başka yasalara hazırlıklı olmak gerekiyor. Yeni iki yasa önerisi zaten iktidar tarafından teklif edildi. İkisi de şaka gibi: Bağlantılı davası devam eden ve hükümet tarafından sözleşmeleri iptal edilen yabancı işçi izinlerinin bu kez yasal olarak aynı meslek örgütlerine verilmesi; ikincisi 2021'de Mahkeme kararına rağmen kaynağı belirsiz paraların bir kez daha ülkeye getirilmesi… Bu iki yasa önerisi daha çok tartışılacağı için şimdilik not etmekle yetinelim. Bir yandan da gazetecileri daha da baskı altına almayı hedefleyen bir değişiklik yasa tasarısının hazırlanmakta olduğu söyleniyor. 

Ama zaten araştırmacı gazetecilerin kamu yararına rağmen haber yapmasını ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan ‘Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması’ Yasası ve Zem ve Kadih davaları arkasına sığınarak açılan sindirme davaları her geçen gün artıyor. Geçenlerde Serdinç Maypa programında kendisini sindirmeye çalışanların aleyhine dava üstüne dava açtığını söyledi. Serdinç’in bir CTP yasası olan Özel Hayatın Gizliliği’nden aleyhine açılmış bir dava varken, açılmış onlarca Zem ve Kadih davasının yanı sıra yeni açılan davalarda da kendisini savunması gerekecek.

Oysa gazetecileri yıldırmak için, temelsiz, asılsız iddialarla açılan bu tür ‘SLAPP’ davaları karşısında Avrupa Birliği’nin ‘Anti SLAPP’ Direktifi geçen sene kabul edildi. Bu direktifle aleyhine kötü niyetle, sindirme amaçlı dava açılan gazeteci, insan hakları savunucusu veya bir dernek mahkemeden açıkça asılsız olan iddianın mümkün olan en erken aşamada reddedilmesini talep edebilecek. Bu tür asılsız davalar genellikle para içinde yüzen, hukuksal tuzakları çok iyi bilen avukatları tutabilecek güçte yolsuz şirketlerin sahipleri veya yoz siyasiler tarafından açılıyor.

AB Direktifi’ne göre yargılamanın erken safhalarında, hızlı bir şekilde davanın ele alınmasıyla, davanın istismar edici olduğu tespit edilirse mahkeme, SLAPP mağdurunun uğradığı hukuki temsil masrafları da dahil olmak üzere, davacının yargılama masraflarını karşılaması gerektiğine karar verebilecek.

Mahkeme sindirmeyi hedefleyenin tazminat ödenmesini sağlamak için, davacıya yargılama masrafları ve davalının uğradığı zararlar için mali teminat vermesini emredebilecek.

Mahkemelerin, davanın erken düşürülmesi ve mali teminat sağlanması konusunda hızlı bir şekilde karar vermesi gerekecek.

Yargıç, bu tür suistimal niteliğindeki yasal işlemleri caydırmak için, dava açan tarafın cezaya veya cezaya eşit derecede etkili diğer tedbirlere tabi tutulmasına da karar verebilecek.

Direktif AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmadan önce 2022'de AB Çalışma Grubu hem güneyde hem kuzeyde yürürlükte olan, Kıbrıs hukukundaki Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü’ndeki, (HMUT) 27’nci Emrin, 3’üncü fıkrasının, bu davaların Mahkemeler tarafından reddine olanak tanıyabileceğini belirtmiştir.

AB’de böyle bir direktif geçmişken biz burada halen SLAPP davaları ile uğraşıyoruz. Ali Kişmir’e açılan ceza davası da sindirme amaçlı değil midir?

Hükümetin yeni yasa önerileri, tüzük ve yasa değişiklikleri bombardımanı karşısında uyanık olmamızı gerektiren bir sürece girmiş bulunmaktayız. Biri ile uğraşırken aniden yepyeni Bakanlar Kurulu kararlarına uyanacağız. Görünen o ki Meclis’teki muhalefet toplumsal örgütlenme çabasından çok uzakta, daha vahimi hukukçular bile ortada yok… Toplum olarak kimsenin liderliğine bel bağlamadan harekete geçme zamanıdır… Kendisini dokunulmaz sananlara aklım şaşıyor: Dokunulmaz yok artık. Bakın Türkiye’ye, TÜSİAD’ı bile içeriye aldılar!

Steve Witkoff'un Türkiye hakkında söylediklerini izleyebilirsiniz:

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın