Yazılar

Ecevit’ten Tansu Çiller’e...  UBP’den CTP’ye...

Taraflardan birinin provokasyonuyla kapıların kapanmasına doğru yokuş aşağı sürükleniyor olabiliriz.

Yeni bir tartışmalı UBP Kurultayı daha geride kaldı… UBP kurultaylarının nesinin tartışmalı olduğu çok bayat bir münakaşa… Ciddiyetin olmadığı kurultaylar güldürü showların yeni sezon gösterimleri ile yarışıyor… Hangi karakter daha güldürüyor yoklaması ile izlenecek olsa, toplumumuz çereziyle GS-FB maçından ve Türkiye dizilerinden çok yereldeki kurultay yayınlarını zaplardı… Kurultaya Azerbaycan'dan bir parti temsilcisi gelmişmiş... Dün İran gazetelerinden Eghtesad, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodoulides'in İsrail ve Lübnan arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduğu yönündeki demecini haber yaptı ve haberde Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı yerine KKTC bayrağı kullandı... İran KKTC'yi tanıyacak mı ne? Kasten yanlış bayrağı koydular herhalde, gizli mesaj veriyor olmasınlar sakın... 


Müdahalelere çanak tutan UBP’nin yıllar sonra geldiği nokta trajikomik olabilir ama hiç şaşırtıcı değildir. Geçtim kabağı, çürük kabak tadı vermiş bu tartışma vakit kaybından öte görünmüyor mu? 

Midenizi iyice bozmadan tarihe dönüp bir parantez açıp kapatayım: Bülent Ecevit 1974’ten hemen sonra, Kıbrıslı Rumların terk etmek zorunda kaldığı tesislerin envanterini çıkarmak ve Rum fabrikalarını çalışır hale getirmek için Türkiye’den bazı isimleri adaya göndermiş ve akabinde Kıbrıs'ın kuzeyinde Halkçı Parti’yi kurdurmuştu. O halde Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulur kurulmaz Türkiye’deki iktidarların adanın kuzeyindeki devlet sistemine müdahaleleri başlamıştır diyebiliriz. Günümüzde Cumhuriyet Halk Partisi’nin KKTC politikalarının AK Parti’den farklı olmamasına neden şaşırılıyor ki? Baş mimar kimdi? Çok daha geriye dönersek, 1957’de kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın 1958’de gizlilikle Türkiye’deki Özel Harp Dairesi’ne ve Bayraktar'a bağlanmasına kadar eskiye dayanır Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere müdahale tarihi… 

Kıbrıs’ın kuzey yarısında müdahale kazan kazan ilkesi doğrultusunda meşrulaşmıştır. Sağı kopyalayan CTP ve diğerleri de aynı yolu mübah saydığı için bu süreç geri dönüşsüz tamamlanmış ve kemikleşmiştir. Talat’ın ve CTP’nin iktidara gelişi Türkiye’nin oluru sayesinde gerçekleşmedi mi? Talat sonrasında CTP iktidara tekrar geldiğinde ve ardından izlediği sinik ve silik muhalefetle Talat yolundan ayrılmadığını binlerce kez kanıtlamadı mı? 

CTP’nin Türkiye’nin onayı olmaksızın iktidara ya da Cumhurbaşkanlığı’na gelemeyeceğini kabul eder bir siyaset izlemesi, toplumun genelini bağlamayan bir başka sıkıcı tartışmadır. Bu durum yeni değil, maalesef değişecek de değil… Tutsak bir muhalefetten enerjik bir çıkış beklenebilir mi?

Geçmişi hatırlamadan geleceği tasarlamak ne mümkün... Geçmişimizde Kıbrıs’ta 1960’da birlikte kurulmuş bir Cumhuriyet, 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimini, Makarios’un oyununa gelerek Kıbrıslı Rumlara bırakan ve cumhuriyetten ayrılmış bir Kıbrıslı Türk liderliği var. AKEL ve eski lideri Hristofyas, Makarios’un Kıbrıslı Türklerin reddedeceği Anayasal değişiklik için 13 maddelik öneriyi sunmasının hata olduğunu kabul etmiş olsa bile Cumhuriyet’ten ayrılan sonuçta bizim taraftır.

Başka ne var mazide? Türkiye’nin 1974’te Kıbrıs’a müdahalesinin Garantörlük Anlaşması çerçevesinde, Yunan darbesi ile bozulan ‘anayasal düzeni tesis etmek ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü korumak’ amacıyla yapılmış olması ancak müdahale sonuncunda adanın garantörlük anlaşmasına aykırı olarak Türk tarafının kurduğu devletle ikiye bölünmüş olduğu gerçeği var. 

Belleğimizin unutmaması gereken bir başka ayrıntıyı atlamamak lazım: 1994’te dönemin Türkiye başbakanı Tansu Çiller ve dışişleri eski bakanı Murat Karayalçın, Türkiye’nin Avrupa ile Gümrük Birliği’ne girmesine engel olan Yunanistan’ın vetosunu kaldırması karşılığında güney Kıbrıs’ın ve temsil ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye tam üyelik müzakerelerine başlamasını kabul etmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye’nin onayı ile AB’ye girmiştir.

Kıbrıs’ın güneyi 1974 sonrasında her şeyi sağlam bir temelde kurgulamışken uluslararası alanda, bağımsız olduğu ileri sürülen KKTC’nin mevcut yönetimi ‘Türkiye’nin bir alt yönetimi’ olduğunu her izlediği politika ile her geçen sene açıkça sergiliyor ve bu yanlış politikalar KKTC’nin kurulduğu sağlam olmayan zemini daha da yerinden oynatıyor.

Kıbrıslı Rumlarla, ABD ile, Avrupa Birliği ve İngiltere ile ilişkilerimiz güneyle kuzey arasında kapıların açıldığı 2003’ten sonra en kötü noktada bulunuyor. Kıbrıslı Rum siyasi liderliği hem AB hem ABD ile ilişkilerini sıkılaştırırken KKTC ve Kıbrıslı Türkler daha da yalnızlaşıyor. Bu yalnızlık ve yalıtılmışlık, Kıbrıs Rum mülklerinin tazminatlarının çoğunun ödenmemesi nedeniyle her an Türkiye ve KKTC’yi çok daha büyük bir darboğazın eşiğine getirebilir bir seviyeye yükseldi. Türkiye’nin dolayısıyla Kıbrıs Türk tarafının dışarıdan baskı altına alınacağı en yumuşak karnı, akıl almaz politikalar mucitliğinin denendiği KKTC’dir.

Türkiye’de sesi gür çıkan, çok boyutlu bir muhalefet var. KKTC’de benzeri bir muhalefetin olmamasının getirmekte olduğu en tehlikeli sonuç, Türkiye’nin ‘alt bir bölgesi’ olmasının kanıksanması ve KKTC'ye dışarıdan daha büyük tepki gösterilerek ‘devlet’in daha fazla aşındırılmasıdır. Taraflardan birinin provokasyonuyla kapıların kapanmasına doğru yokuş aşağı sürükleniyor olabiliriz.

Bugün pazartesi, en güzel mevsimlerden sonbaharın yeni haftasını iyi, olumlu gelişmelerle selamlayalım: KKTC’de toplumsal muhalefet, bağımsızlığını koruyamayan siyasal partilerin ve basının ilerisindedir. Birçok yargı mensubuyla, temiz kalmış kamu çalışanları ve yozlaşmamış değerli polisleriyle devletin kurumları kirli siyasete ve yoz basın unsurlarına rağmen Anyasaya’ya ve yasalara uygun olarak çalıştırılıyor. Eksik olan, ses getiren, arkaik söylemlerde kaybolmamış, ekonomik ve siyasi bağımsızlığı ürettiği politikalarla tutarlı olarak savunan ve güven veren bir muhalefet partisidir. Cesur ve dik bir muhalefete tarihin şu anındaki kadar belki de hiç ihtiyacımız olmamıştı… 

AB içinde İtalya eski başbakanı, Avrupa Merkez Bankası ve İtalya Merkez Bankası eski başkanı Mario Draghi’nin raporuyla, AB’nin daha hızlı kararlar almasında ulusal vetoların kaldırılması gereğine dikkat çekildiği bir ortam yaratılmışken Türkiye'nin de KKTC'den farklı görüşleri duymaya gereksinimi olabilir...

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın