Her sabah, yeni bir kanun gücünde kararname ile bugün neresi, kime peşkeş çekildi endişesi yayan hükümetin hızını ancak yargı durdurabiliyor. Muhalefet de kolayını buldu: Ara emri davası açar, muhalefetimi yaparım.
Muhalefet olarak kitleleri sokağa çıkaracak gücünüz ve inandırıcılığınız kalmamışsa, elinizde avucunuzda ara emri kozundan başka bir enstrüman yok demektir.
Ara emirleri elbette alınmalıdır; buna, en başta hükümetin itirazı olamaz fakat muhalefet ara emri almaktan başka bir şey yapamıyorsa, nedenini de sorgulamak gerekir.
Çağdaş muhalefetten gazetelere demeç vermeyi, TV kanallarında boy göstermeyi, sosyal medyada basit içerik paylaşımlarını ve kahve toplantılarını anlayan muhalefet partilerimizin tembelliğine ara emirleri ilaç gibi geliyor.
Günümüz dünyasında muhalefet, insanlara birçok kanalla ulaşılarak yapılıyor: Renkli protestolarla, yaratıcı filmlerle, karikatürlerle, sosyal medyada ilgi çeken kampanyalarla, yurttaşla birebir ilişkiyi yenilikçi bir yaklaşımla, sürekli canlı tutan bir muhalefet yapma biçimi ile kitleselleşebiliyor.
Kitleselleşemeyen muhalefet, itirazlarını kararname-ara emri-kararname üçgeninde köşe kapmaya indirgiyor.
Kim önce ara emri davası açarsa en iyi muhalefet yapan o mu olacak bundan böyle… ‘Hey! Ben senden önce açtım davayı; 1-0 öndeyim!’ muhalefeti... ‘Ben de muhaceretle seyrüseferi durdurdum n’aber!’
Hem nasıl oluyor da hükümet bu denli tepki çekecek kararları ardı sıra alıp, uygulamaya koyuyor? Değerli arazilerin kaç dönüm, kaç evlek olduğunu, SİT alanı olup olmadığını ezbere bilir bu ülkede politikacılar... Bakanlar Kurulu’nda oybirliği ile denize sıfır araziyi kiralayıp, SİT alanı mıymış sonra araştıracağını iddia edebilen bir hükümet, arkasında halk olan bir muhalefet görmediği için bu kadar rahat olabilir mi acaba?
Her biri kendi güruhunu kurmuş, partilere çöreklenmiş bir dizi grup, sırf hırs ve çıkarları için yıllardır ülkenin gelişimini sekteye uğratıyor. Siyaseti dizayn ediyor, dengeleri bozuyor, geri çekiliyor ve vuracağı gün tekrar sahneye çıkıyor.
Muhalefetteyken hatırlanan, iktidara gelince yüzüne kapıların kapatıldığı seçmen, inançsızlığından ötürü aradan çekiliyor. Kendisini her seçimden sonra kullanılmış, bir kez daha aldatılmış hisseden bunca insanı ne ile ikna edeceksiniz? Aldığınız ara emirleriyle mi? Halk, her gelenin yeni bir peşkeş hükümeti kurduğu, her muhalefete düşenin ara emri galibiyeti için yarıştığı mevcut politik düzeni zihninde çoktan yıktı. Başkanlık sistemi tartışmaları hararetlenene kadar, alanında uzman, profesyonel yaşamı başarılarla dolu ekiplerin yönetici olacağı başka bir siyasi anlayış hükmünü koyana dek sizler dava dosyalamaya devam edin; hiç değilse onu yapın. Halkın sizlere biçtiği rol artık bundan ibaret.
***
Amerikan halkı Trump gibi söylediklerinin sadece % 4’ü tamamıyla doğru çıkan, ‘ırkçı’ ve ‘cinsiyetçi’ olmakla eleştirilen Cumhuriyetçi Parti adayına nasıl inanıyor?
(Bkz. http://www.politifact.com/personalities/donald-trump)
Sosyologlar, psikiyatrlar, gazeteciler... Neredeyse herkes bu sorunun cevabını arıyor.
Üzerinde birleşilen temel Trump analizi şu: Amerikan toplumu daima ‘siyaseten doğru’ cümleler kuran politikacıların sahteliğinden o kadar usanmış durumda ki Trump’ın aklına eseni, diline hiçbir engel koymadan, kısa cümlelerle ifade etmesi beyaz, muhafazakâr pek çok Amerikalının hoşuna gidiyor. Halk, doğrucu Davut görünen ama yönetime seçilince yalancı Mahmut’a dönüşen politikacılara tepkisini Trump üzerinden gösteriyor. İyi de Amerikalılar neden yalan söylediğini bile bile hâlâ Trump’ın arkasından süratle çekilmiyor? ‘Politikacıların zaten hepsi sahte’, Trump en azından ‘samimi ve duygusal’ diye düşünüyorlar.
Kıbrıs Türk siyaseti de siyaseten doğru söylemlerin aksine gerçekte yalanla dolu olduğuna göre toplumun bambaşka bir yolla tepkisini göstereceğinden emin olabiliriz...
Yorumunuz