Bir zamanlar ihracat odaklı Türkiye ekonomisinin temel taşlarından biri olan tekstil sektörü, şimdi çöküşün eşiğinde. Artan maliyetler, döviz kuru istikrarsızlığı ve gelişmekte olan pazarlardan yükselen agresif rekabetin bir araya gelmesi, sektörün küresel rekabet gücünü zayıflattı. Küresel markalar ve yatırımcılar için bu kriz, değişen ekonomik dinamiklerin yaşandığı bir çağda tedarik zincirlerinin kırılganlığı konusunda uyarıcı bir hikâye niteliğinde.
Türkiye'nin tekstil sektöründeki maliyet bazlı rekabet gücü endeksi, 2025'in ilk çeyreğinde 86,15'e gerileyerek son on yılın en düşük seviyesine geriledi. Bu düşüş, artan girdi maliyetlerinden kaynaklanıyor: Jeopolitik oynaklık nedeniyle enerji fiyatları yükseldi, enflasyon ise asgari ücreti yıllık bazda %20 artırdı. Bu arada, TL’nin başlıca para birimlerine karşı değer kaybı, ilk bakışta ihracatı ucuzlatıcı bir avantaj gibi görünse de, artan üretim maliyetleri bu avantajı ortadan kaldırdı. Yükselen enerji ve işçilik giderleriyle birleştiğinde, Türkiye tekstili uluslararası alıcılar için eskisi kadar cazip olmaktan çıktı.
Buna karşılık, Bangladeş ve Vietnam gibi rakipler daha düşük işçilik maliyetlerinden ve istikrarlı döviz kurlarından yararlanıyor. Örneğin Bangladeş, 2030 yılına kadar 65-70 milyar dolarlık tekstil ihracatı öngörüyor. Vietnam ise 60 milyar doları aşmayı hedefliyor. Bu ülkeler, yalnızca daha ucuz işgücü sunmakla kalmıyor, aynı zamanda ticaret anlaşmaları yoluyla ABD ve AB pazarlarına stratejik erişim sağlıyor ve bu da Türkiye'nin konumunu daha da zayıflatıyor.
Türk tekstil üretiminin Mısır'a taşınması
Türkiye'deki krizin en belirgin belirtisi, tekstil üretiminin toplu olarak Mısır'a taşınması oldu. Denim Rise ve 3F Tekstil de dahil olmak üzere 200'den fazla Türk şirketi, Süveyş Kanalı Ekonomik Bölgesi ve Batı Kantara gibi Mısır sanayi bölgelerinde faaliyet gösteriyor. Bu bölgeler vergi teşvikleri, daha düşük enerji maliyetleri (Türkiye'ye göre %40'a kadar daha ucuz) ve Mısır'ın Nitelikli Sanayi Bölgeleri (QIZ) anlaşması aracılığıyla ABD pazarına erişim sağlıyor.
Bu değişim daha geniş bir eğilimi yansıtıyor: Katma değerli üretim (örneğin tasarım ve kalite kontrol) Türkiye'de kalırken, emek yoğun üretim Mısır'a kayıyor. Denim Rise'ın Batı Kantara'ya yaptığı 8,8 milyon dolarlık yatırımın 1.000 kişiye istihdam yaratması bekleniyor. Bu da Avrupa markalarının, Avrupa lojistik merkezlerine yakınlıktan ödün vermeden Mısır'ın maliyet avantajlarından nasıl yararlandığını gösteriyor.
Hızlı sanayileşme işçi hakları ve çevresel sürdürülebilirlikle dengelemeli
Türk tekstil sektörünün çöküşü, tek bir üretim merkezine aşırı bağımlılığın risklerini gözler önüne seriyor. Bir zamanlar uygun maliyetli üretim için Türkiye'ye bağımlı olan küresel markalar, artık tedarik zincirlerini çeşitlendiriyor ve bu da çoğu zaman yerel ekonomilerin aleyhine oluyor. Yatırımcılar açısından bu tablo, kısa vadeli tasarrufların ötesinde uzun vadeli dayanıklılığa odaklanılması gerektiğini gösteriyor. Bu ders, son dönemde giderek öne çıkan ‘yakın kaynak kullanımı’ ve bölgesel çeşitlendirme stratejilerinde de karşılığını buluyor.
Bu arada Mısır, Bangladeş ve Vietnam gibi gelişmekte olan pazarlar bu fırsatı değerlendiriyor. Örneğin, Mısır'ın QIZ programı, ABD ithalat tarifelerini aşmak isteyen Türk firmaları için bir çekim merkezi haline geldi. Ancak bu ülkeler, daha önceki üretim merkezlerinin düştüğü tuzakları tekrarlamamak için hızlı sanayileşmeyi işçi hakları ve çevresel sürdürülebilirlikle dengelemelidir.
Türkiye'nin tekstil sektörü, 21. yüzyılda küresel üretimin karşı karşıya olduğu zorlukların bir özetidir. Maliyetler artar ve tedarik zincirleri parçalanırken, geleneksel merkezlerin hayatta kalması politika reformlarına, inovasyona ve stratejik ortaklıklara bağlıdır. Küresel markalar için mesaj açıktır: Tekstil üretiminin bir sonraki dönemini yalnızca maliyet değil, uyum yeteneği de belirleyecektir.
Kaynak: AI Invest
Yorumunuz