Yazılar

Kıbrıs’ta yolsuzluğun tarihi

Yakın Kıbrıs tarihinin unutulmaz Kıbrıslı simalarından, ülkenin belki de ilk turizmcisi, restoran sahibi, ilk emlakçısı, armatörü, inşaatçısı bir o kadar da vukuatlı iş insanı Sabri Tahir bir seferinde şöyle demiş: ‘Bu UBP sanki bizim aileyi örnek aldı da kuruldu. Felsefesi aynı bizim aile felsefemizdir. Biz kardeşler devamlı küsüzdür. Hiç konuşmayız. Ansızın barışırsak bil ki bir başkasına ailecek kazık atacağımız içindir!’ Tahir’in çok yakın bir arkadaşı anlatmıştı bunu bana…

Kıbrıs’ta yolsuzluğun tarihini yazacak olsak binlerce yıl öncesine dek uzanmamız gerekir. Yazılı anlatılara göre, ada bin yıllarca tahılı, meyvesi, pamuğu, madenleri, tuzu, ipeği ve şarabı ile bolluğun ve aç kalmak gibi bir sorun olmayınca şehvetin de simgesi olmuştur. Sıcakları, çekirgeleri, yılanları ve hastalıkları saymazsak tabi… 

Yine de bir ada, adadır nihayetinde; fethedilmeye her zaman açıktır. Bu nedenle 9 krallıktan bu yana Kıbrıs sürekli olarak yeni gelenlerin iktidarına tabi olmuştur. 

Liman ticareti ile yakın çevresinden uzağındakilere kadar mallarının kadırgalarla alınıp taşındığı Kıbrıs, çokkültürlülüğünü dışarıdan gelenlere ve iktidarı ele geçirenlere göre değişik milletlerden göç almasına borçludur. 

Bunca kozmopolitlik, bollukla ve eski doğal güzelliklerle birleşince kara ülkelerinden farklı olarak hayatın neşesine ve zevklerine kapılmamakta hiçbir engel kalmamıştır belki de… 

İngiliz gezgin Richard Pococke, 1738’in Ekim ayında Kıbrıs’a gelmiş yaklaşık iki ay Kıbrıs’ta kalmıştı. Sonradan yayınladıklarına göre, Kıbrıslılar, tüm Levant’ın, yani Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkelerin arasında ‘en kurnaz, uyanık insanlardır’. 

Gezgin daha da ileri giderek, üstelik kumpas kurmakta tarihsel olarak rakiplerini neredeyse her zaman geride bırakmış bir imparatorluğun evladı, bir İngiliz olduğunu unutarak, Kıbrıslıların ‘insanı kandırmak için bin dereden su getirebildikleri’ni ve ‘sözlerine güvenilmez’ olduğunu yazmıştır*. 

Eskidendi bunlar elbette. Ama DNA’mıza işlemiş bir gombinacılık olduğunu bugün kim reddedebilir? Yakın Kıbrıs tarihinin unutulmaz Kıbrıslı simalarından, ülkenin muhtemelen ilk turizmcisi, restoran sahibi, ilk emlakçısı, armatörü, inşaatçısı bir o kadar da vukuatlı iş insanı Sabri Tahir bir seferinde şöyle demiş: ‘Bu UBP sanki bizim aileyi örnek aldı da kuruldu. Felsefesi aynı bizim aile felsefemizdir. Biz kardeşler devamlı küsüzdür. Hiç konuşmayız. Ansızın barışırsak bil ki bir başkasına ailecek kazık atacağımız içindir!’ Tahir’in çok yakın bir arkadaşı anlatmıştı bunu bana…

Sabri Tahir’in yaşadığı dönemde tek parti neredeyse UBP idi. Bugün hangi parti için aynı şeyi söyleyemeyiz? Gombinacılık toplumun içine öyle bir kök salmış durumdadır ki tüm kurumlarda kim kime kazık atmayı başarırsa o, en üstündür. 

Yıllardır aynı gündemlerin, aynı yüzlerin gazete küpürlerini aynı sorunlarla süslemesi bile Kıbrıs’ta değişmeyen tek şeyin gombinacılık olduğunun kanıtıdır. Şu aralar çok popüler bir konuya bakalım yeter: Üniversiteleri denetlemekle görevli kurum, YÖDAK, üniversitelerin kaç öğrenci getirdiğini, kaç öğrencinin üniversitelerde devamlılığı olduğunu göremiyor. Her üniversitenin dijital sistemi var amma üniversiteleri denetlemekle görevli kurum bu verilere ulaşamıyor, ulaştırılmıyor. 

Sonra da cafeleri hıncahınç dolduran ‘üniversite öğrencileri’nin bir kısmının bet işinde olduğunu, bazı yabancı öğrencilerin internet üzerinden dolandırıcılık yaptığını, bir kısmının casinolarda çalıştığını duyuyoruz. Bu ’öğrenciler’ üniversitelerde okumayı mı geliyor gerçekten? Kayıtlı oldukları üniversitlere ödeme yaptıkları sürece okullarından atılmak yerine öğrenci kalmaya devam etmiyorlar mı? Belediye seçimlerinde Kıbrıslıların gideceği yer kalmadığını gündeme getiren siyasilerin seçim kampanyalarını kim finanse ediyor?

Vergiden muaf üniversiteler memlekete betçi, dolandırıcı, dealer, hatta seks işçisi ithal eder hale gelmiş; veya bir kısmında zorlu şartlar bu gençleri bu yollara sokmuş, kimse üniversite sahipleri ile bu konuyu masaya yatırıyor mu? Ne iktidar ne muhalefet! Yasa dışı işlerden edindikleri parayı dükkânlarında harcamasını bekleyen, evini kiralayan, arabalarını satan piyasamızın kara paracıları her zaman göklere çıkarmasını da eklersek...

Alın size gombinacılık: Siyaseti finanse eden üniversite sahipleri mi var mı ülkede? Var. Zaten nemalanmaktan başka hiçbir amacı olmayan siyasiler ağzını açabiliyor mu bu konuda? Iııh! 

İşçi, memur, kayıtlı küçük ve orta işletmeci yasal olarak kazandığı üç kuruştan vergi verirken üniversiteler neden vergi vermiyor KKTC’de? Geçtim sahte diploma skandalına konu olan Hasret Balcıoğlu’ndan, sahte diploma sahibi siyasi (ler) yok mudur? Henüz doç, dr’lara gelemeyen, profesörlerde durumun ne olduğunu kamuoyuna açıklamamış olan YÖDAK, siyasilerin de diplomalarını araştırsa ya…

Yolsuzluk yapanın yanına kâr kaldığı bir ülkede kime güveneceğiz söyler misiniz? Biz de mi gombinacı olacağız? Yoksa kara paradan pay kapmak isteyen suç örgütlerinin hunharca daha fazla cinayet işleyeceği, rezaletlerden kafasını kaldıramayan dolandırıcıların henüz bilinmeyen hesaplarla hukuk sistemimizin gazabından kurtarılması için bilinçli uzatmaların oynandığı bir ülkede yaşamayı mı kabul edeceğiz? 

Suç işlemeyen, onurlu ve mutlu insanların her gün daha fazla yoksullaşacağı bir ülkede yaşamak zorunda bırakılışını reddetmeyecek miyiz? Siyasisi, kendilerini 'lord' sanan birkaç rezil avukatı ve çoğu partizanı gombinacıysa ve gombinacılığın mutluluk getirmeyeceğini görecek zihni gelişime erişememişlerse biz de mi koyverip aynı yola sapacağız?

Hayat gombinacılarla, yolsuzlarla mücadele edince daha güzel. Tecrübeyle sabittir, en azından benim açımdan. Yıllar geçtikçe mücadale olağan bir parçanıza dönüşüyor ve kumpasın ayak izlerini tek tek takip edip kanıtladıkça, daha fazla ve daha çok yolla hepsi ile mücadele etmeye başlıyorsunuz. 14 senedir mücadele ediyorum. Hukuken 9 senedir... Yıllar aktıkça fark ettim ki bu mücadele beni ben yapan şeyin özü… Bir gün bile pes etmedim. Ölene kadar da yolsuzların her biri ile sonuna kadar savaşacağım. Bu, beni gerçekten mutlu ediyor. 

Doğa, o akılalmaz matematiğinde yılanları ve yılancık olmuş aile üyelerini başımızdan eksik etmesin! Zira bu süreçte yılanların çoğu kez yılancık doğurduğunu da öğrendim. Kimi yolsuzluğu sürdürmekte korku duymadığından ve gözleri rahatça karardığından yılancıktır; kiminin DNA’sı hakikaten babasına çekmiştir, hatta daha beteri olmuştur. 

Her birinden ve henüz açığa çıkmamış hiç beklenmeyenlerden bile tek tek hesap soracağımızdan eminim… Bakmayın siz onların Range Rover’larına, villalarına, her şeyi kılıfına uydurma gayretlerine ve her kurumdaki örgütlülüklerine… İnsan olamamışlar.

Hepsine ve rüşvetlerini gizlemek için teknolojinin gelişimine paralel yollar yaratarak nemalandırdıkları herkese dokunacağız ve her birini hangi konumda olurlarsa olsunlar korkmadan deşifre edeceğiz. Yeni yılda, şubat ayında başlıyoruz.

*Excerpta Cypria/Kıbrıs Yazıları, Claude Deleval Cobham, Galeri Kültür Yayınları, s.269.

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın