Dünya

Cumhuriyetçi ilkeler neden zayıflıyor?

Belçikalı tanınmış siyaset bilimci Justine Lacroix Fransız Le Monde gazetesinde verdiği röportajda, dünya genelinde demokrasinin yaşadığı krizin nedenlerini ve krizden çıkış yollarını sorguladı.

Université libre de Bruxelles'den (Brüksel Serbest Üniversitesi) tanınmış siyaset teorisi profesörü Justine Lacroix, Fransız Le Monde gazetesine verdiği kapsamlı röportajda, demokrasilerin karşı karşıya olduğu krizlerin nedenlerini, bu krizlerin siyasal sistemlerde yarattığı dönüşümleri ve toplumsal çoğulculuğun korunmasına ilişkin düşüncelerini paylaştı. 

Lacroix, siyasi liberalizm, demokrasi ve insan hakları alanlarında yürüttüğü araştırmalarla tanınıyor. 

Siyasal kararların sürekli tartışma sınavına tabi tutulmasında sendikalar, siyasi partiler, dernekler ve medya gibi aracı kurumların önemini vurguladı

Lacroix’ya göre, demokrasi kapsayıcılıktan yoksun kaldığında çoğulculuğun parçalanma ve güçsüzlük riski ortaya çıkıyor. Bu durumun en açık yansımalarından biri, günümüzde kamusal tartışma ortamının köklü biçimde değişmesidir.

Seçimlerin kutsandığı 18. yüzyıldan bu yana demokrasinin temsil ilkesine dayandığını belirten Lacroix, temsilin sadece oy vermek değil, aynı zamanda siyasal kararların sürekli tartışma sınavına tabi tutulması gerektiği anlamına geldiğini vurguluyor. Bu nedenle, sendikalar, siyasi partiler, dernekler ve medya gibi aracı kurumların varlığına ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.

Ancak çağımızda bu aracı kurumların zayıfladığına ve ortak gerçekler tabanının aşındığına dikkat çekiyor. Lacroix, iklim değişikliği, dünyanın yuvarlak oluşu veya Joe Biden’ın 2020 seçimlerini kazanmış olması gibi ortak gerçeklerin bile sorgulanmasının, kamusal tartışmayı rasyonellikten uzaklaştırdığına işaret ediyor. Bu bağlamda, bağımsız ve titiz medyanın oynadığı “filtre” rolünün kritik önemde olduğunu ifade ediyor.

Siyasi liderler aşırı sağın söylemlerini benimsediklerinde, iş dünyası bu fikirleri finanse ettiğinde ve entelektüeller insan hakları savunucularını küçümsediğinde cumhuriyetçi ilkelerin zayıflamasına katkıda bulunuyorlar

Lacroix, demokratik çözülmede elitlerin sorumluluğuna dikkat çekiyor ve "Siyasi liderler aşırı sağın söylemlerini veya politikalarını benimsediklerinde, iş dünyası liderleri fikirlerinin yayılmasını büyük ölçüde finanse ettiklerinde, entelektüeller insan hakları savunucularının 'ahlakçılığını' alaya aldıklarında, cumhuriyetçi ilkelerin zayıflamasına katkıda bulunurlar." diyor. 

Siyaset bilimci, parlamentarizmin küçümsenmesi, oy verme yoluyla temsilin önemini yitirmesi ve ‘popülizm’ terimiyle maskelenen kitlesel, tartışmalı isyanların, demokrasiyi tehdit eden dinamikler olduğunu savunuyor.

‘Popülizm’ kavram olarak, son on yıldır demokratik kurumlara ve kamusal özgürlüklere karşı bir tür kitlesel isyana tanık olduğumuzu ima ediyor. “Bu kafa karıştırıcı terim”in, seçkinlerin bir kesiminin demokratik ilkelere ihanetini maskelediğini ve ticari grupların, toplumsal veya ekolojik zorunluluklar tarafından kısıtlanmaması gerektiği endişesiyle yerlici ve otoriter hareketlere verdikleri desteği gizlediğini belirtiyor.

Partilerin zayıflatılması, aracı kurumların işlevsizleştirilmesi ve siyasete güvensizliğin artması gibi gelişmeleri değerlendiren Lacroix, örneğin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ilk seçildiği seçim kampanyasında merkeze yakın ve Avrupa yanlısı bir duruş sergilediğini, ancak kısa sürede siyasi liberalizmden uzaklaşarak kişiselleşmiş bir güç anlayışının ortaya çıktığını belirtiyor. 

“Devletler, gruplar ya da siyasi partiler toplum içindeki anlaşmazlıkların yerine kimlik temelli ayrışmaları geçirmeye çalışırsa, çoğulculuğun parçalanmaya ve güçsüzlüğe dönüşme riski ortaya çıkar”

Lacroix’ya göre, demokraside otorite, iktidardakilerin, toplumun içinde yaşanan protestoları nasıl dinleyeceklerini bildikleri duygusuna dayanır. Ancak “Devletler, gruplar ya da siyasi partiler toplum içindeki anlaşmazlıkların yerine kimlik temelli ayrışmaları geçirmeye çalışırsa, çoğulculuğun parçalanmaya ve güçsüzlüğe dönüşme riski ortaya çıkar." 

“Temsili hükümet, vatandaşların temsilcilerini seçmek için oy kullanıp, ardından dört veya beş yıl boyunca sessiz kaldıkları bir sistem olarak tasarlanmamıştır”

Justine Lacroix “Temsili hükümet, vatandaşların temsilcilerini seçmek için oy kullanıp, ardından dört veya beş yıl boyunca sessiz kaldıkları bir sistem olarak tasarlanmamıştır. Siyasi kararlar, Meclis içinde veya dışında olsun, tartışma sınavına tabi tutulmalıdır; bunun için de bu tartışmaları canlandırabilecek derneklere, sendikalara, siyasi partilere ve medyaya ihtiyaç vardır.” diyor.

Çıkış yolu zorunlu oy mu?

Lacroix, demokrasideki krizi aşmak için zorunlu oy kullanmayı öneriyor. Sandığa gitme zorunluluğunun bireysel özgürlüklere saldırı değil, eşit özgürlüğün bir parçası olduğunu belirtiyor. Özellikle, boş ya da geçersiz oy kullanma hakkının korunmasının bu düşünceyi daha meşru kıldığını savunuyor. Oy kullanmama eğilimlerinin toplumsal ve kültürel nedenlerle şekillenmesi, yurttaş eşitliğini tehdit ediyor ve bu durum, “siyasi partileri ya zaten oy kullandığı bilinen grupların çıkarlarını ön planda tutmaya ya da rakiplerinin destekçilerini oy kullanmaktan caydırmaya yöneltiyor” diye düşünüyor.

Röportajın tamamını Le Monde gazetesinden okuyabilirsiniz.

:
share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın