Kıbrıs

UBP, YDP ve CTP’nin Barolar Birliği raporunda birleşmesi dikkat çekti

Meclis konuşmalarının ayrıntılarından çıkan net...

Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, Meclis’in 33. Birleşimi’nde yaptığı konuşmada, kamuoyunda geniş yankı uyandıran disiplin tüzüğü ve ortaokullardan itibaren çocukların başlarını örtmesi başörtüsüne izin veren, öğretmen sendikalarının tepkisi üzerine geri çekilen tüzüğe ilişkin kapsamlı açıklamalarda bulundu. 

Çavuşoğlu, gerek kamuoyunda gerek sosyal medyada yapılan yorumlara ve muhalefet kanadının eleştirilerine cevap verdi. 

Tüzüğün yeniden değerlendirilmesinin temeli daha önce atıldı

Bakan Çavuşoğlu, Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın önerisi doğrultusunda disiplin tüzüğünün geri çekildiğine yönelik yorumları hatırlatarak, “Bu gelişmenin tek müsebbibi Sayın Erhürman değil” dedi. Geçtiğimiz hafta televizyonda kamuoyuna yaptığı açıklamayı hatırlatan Çavuşoğlu, tüzükle ilgili gelen tüm talepleri bir sonraki Bakanlar Kurulu’na taşıyacaklarını önceden ilan ettiklerini söyledi.

Bu bağlamda, cuma günü düzenlenen eylemde kendisine sunulan dilekçede Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin de imzasının bulunduğunu belirtti. Çavuşoğlu, “Aslında önerinin zeminini biz daha önceki açıklamalarımız ve muhalefetin verdiği dilekçeyle hazırlamış olduk. Bu da hatırlanmalı” ifadelerini kullandı.

Bakan Nazım Çavuşoğlu Barolar Birliği raporunun belirleyici olacağını söyledi

Çavuşoğlu konuşmasında, Barolar Birliği’nin hazırladığı ve Başbakanlığa sunduğu rapora da özel önem atfetti. Raporun kamuoyuna yeni ulaştığını ve kendisinin de ilk kez Meclis kürsüsünden paylaştığını aktaran Çavuşoğlu, raporda yer alan değerlendirmelerin ileriye dönük kararları belirleyeceğini söyledi. Barolar Birliği’nin raporunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve KKTC Anayasası’na yapılan atıfların önemine dikkat çekti.

“Barolar Birliği’nin bugün Başbakanlığa sunduğu rapor az önce basına düştü. Ben de oradan okudum. Arkadaşlarım da resmî metni bana birazdan iletecekler. Ve bu rapora emek ettikleri için öncelikle Barolar Birliği’ne teşekkür etmek isterim. Ve sanırım önümüzdeki günlerin gündeminin de Barolar Birliği’nin raporuna göre şekilleneceği inancım yüksektir.

Ve bugüne kadar eylemlerle, grevlerle yapılan suçlamalarda tarafımıza yönelik suçlamaların aslında ne kadar yersiz ne kadar dayanaksız olduğunu da bu Barolar Birliği raporu ortaya koymaktadır.

Dün Sayın Tufan Erhürman’ın önerisiyle geri çekildi diyecek olsak bile bu tüzük, Barolar Birliği’nin aslında raporunda da yer almaktadır. Ama dayanaklar farklı. Şimdi dünkü tartışmada, tüzüğün yeniden değerlendirilmesi ve bir uzlaşı kültürüyle bunun sonuçlandırılması gerekçesiyle yapılırken, Barolar Birliği’nin sunduğu rapordaki bu tüzüğün geri çekilmesi gerektiği meselesinin dayandığı nokta, tüm dinlere eşit olmadığı için geri çekilmesidir. Ve orada AİHM kararları, insan haklarına dayalı açılan davalarda, orada raporda bayağı bir izahat var. Ve bizim Anayasamıza yapılan birçok atıf var.” dedi.

“Teknik kurul gerekmediği için yapılmadı”

Tüzük düzenlenirken teknik kurul oluşturulup oluşturulmadığı sorusuna da değinen Bakan, bu süreçte teknik kurula ihtiyaç olmadığı yönünde bilgi aldıklarını, kendilerinin de bu bilgiye göre hareket ettiklerini ifade etti. 

“Yasada bu teknik kurulun yapılıp yapılmayacağını ben tabii ki araştırmak zorunda olan bir pozisyondayım. Sordum, soruşturdum ve bu tüzüğü düzenlerken teknik kurul yapılmasına ihtiyaç olmadığı için böyle bir süreç oldu. Sorduğum kişiler alelade kişiler olmadığı için... Ama inanın ki insanoğlu sürekli öğrenir. Mutlaka benim de öğrenecek şeylerim olduğu gibi sizin de öğrenecek şeyleriniz var. Bizim her bildiğimizin doğru olduğunu düşünmememiz gerekir diye de bir prensibe sahip olmamız gerekiyor.

Teknik kurul gerçekten istemiyordu, isteseydi yapardık. Zaten dün eğer biz teknik kurul isteseydi, sendikalar bizi davet ederken Anayasa Mahkemesi’ne gitmezdi. Başka türlü bizi durdururlardı. Bunun da bilinci içerisindeyiz.” ifadelerini kullandı.

Devletin Anayasa, yasalar, tüzükler ve genelgelerden oluşan bir ‘piramit yapısı’yla yönetildiğini söyledi

Konuşmasında, KKTC’nin bir hukuk devleti olduğuna da vurgu yapan Çavuşoğlu, devletin Anayasa, yasalar, tüzükler ve genelgelerden oluşan bir piramit yapısıyla yönetildiğini söyledi. Meclis’in yasama, yürütmenin ise yasaları uygulama sorumluluğu olduğunu belirten Bakan, “Milletvekilleri bu düzenin denetleyicisidir. Biz yürütmeyiz. Anayasa’ya ve yasalara uygun yürütmek zorundayız” dedi.

Türkiye ile ilişkilerde gerileme yok, aksine güçlenme var

Türkiye ile olan ilişkilerde gerileme olduğu yönündeki iddialara da yanıt veren Çavuşoğlu, geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Gençlik ve Spor Bakanı’nın heyetiyle birlikte KKTC’ye geldiğini ve barınma, okul sporları, yüzme havuzları gibi konularda detaylı temaslarda bulunduklarını aktardı. Türkiye ile eğitim alanında olumlu ilişkiler yürüttüklerini belirten Çavuşoğlu, “Ne üniversitelerimizde ne de KKTC adına bir gerileme yok, tam tersine nasıl daha ileri gideriz onu konuşuyoruz” dedi.

Ayrıca, imzalanan ekonomik protokol kapsamında 21 milyar TL’lik bir bütçe ayrıldığını, bunun 700 milyon TL’sinin yeni okul inşası ve güçlendirilmesine tahsis edildiğini söyledi.

Konuşmasının sonunda, kamuoyunda “geçersiz diploma” meselesiyle ilgili olarak, doğru terminolojiyi kullanmasına rağmen geçmişte sosyal medya linçlerine uğradığını hatırlatan Çavuşoğlu, dış algıdan önce içerideki eksiklerin giderilmesinin daha önemli olduğunun altını çizdi.

“Bugün burada biziz, yarın sizsiniz” diyerek Meclis iradesinin sürekliliğine vurgu yapan Bakan, “Bu ülkenin devletine, hukukuna, eğitimine birlikte sahip çıkacağız. İnsanların bireysel hak ve özgürlükleri Anayasa’ya dayalıysa hepimiz korumakla yükümlüyüz” dedi.

CTP Girne Milletvekili Ongun Talat: “Sadece Sünni İslam inancını ifade etmesini sağlayacak bir yöntemle bu iş olmaz”

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Girne Milletvekili Ongun Talat, KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde “Türkiye’deki kırılma sürecinin Kuzey Kıbrıs’a yansımaları” başlıklı güncel konuşmasında, hem Türkiye'deki siyasal gelişmelerin Kuzey Kıbrıs'a olası etkilerini değerlendirdi hem de son günlerde kamuoyu gündeminde bulunan çocukların okullarda başörtüsü takmasına serbestlik veren ve öğretmen sendikalarının yoğun tepkisi üzerine geri çekilen disiplin tüzüğü tartışmalarına dair sert eleştirilerde bulundu.

“Disiplin tüzüğü değişikliği somut bir ihtiyaca dayanmıyor”

Talat, Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada, Barolar Birliği’nin Başbakanlığa sunduğu rapora atıfla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan disiplin tüzüğü değişikliğinin “belirsiz bir ihtiyaç” üzerine ve kamuoyuna yeterince izah edilmeden hayata geçirildiğini vurguladı.

“Barolar Birliği çok açık yazmış; yapılan değişiklik, gerekçesi anlaşılamayacak biçimde ve somut ihtiyaca dayanmadan yapılmıştır” diyen Talat, bu değişikliğin okul idarelerinden alınarak Bakanlık yetkisine devredilmesini eleştirdi:

“Bakanlık önce okul idarelerinde olan yetkiyi kendi uhdesine aldı. Sonra da bu yetkiyle ‘bone’ ve ‘bandana’ gibi simgeleri içeren düzenlemeyi yaptı. Peki neden? Bu ihtiyaç nereden doğdu? Toplumda böyle bir sorun mu vardı?”

Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’na seslenen Talat, “Bakın kamuoyuyla paylaşmanız gereken şey şu: Bayram değil, seyran değil, bu değişikliği neden yaptınız? Hepimiz biliyoruz ki bu memlekette çeşitli öğrenciler, çeşitli okullarda bu tarz kıyafetlerle gitme girişimlerinde bulunuyorlar. Ve okul idarelerinin inisiyatifiyle bunlar toplumsal mesele hâline gelmeden hallediliveriyor.

Dolayısıyla siz bu değişiklikle sanki de böyle bir toplumsal mesele varmış gibi, sanki böyle devletin inanç özgürlüğü üzerinde bir baskısı varmış gibi ve bu ihtiyaca binaen döndünüz Nazım Bey, Türkiye basınına dediniz ki “bir engeli aştık.” dedi.

“Kamuoyuna bir açıklama yok, ama Türkiye basınına ‘bir engeli aştık’ dediniz”

Ongun Talat, Bakan Çavuşoğlu’nun Türkiye basınına yaptığı açıklamaları eleştirerek, kamuoyuna şeffaflıkla bilgi verilmezken, Türkiye medyasına “bir engelin aşıldığı” yönünde demeç verilmesini talihsiz bulduğunu söyledi:

“Burada ‘şikâyet varsa yeniden değerlendiririz’ diyorsunuz ama Türkiye’ye dönüp ‘bir engeli aştık’ diyorsunuz. Bu çelişki kamuoyunda rahatsızlık yaratıyor. Türkiye’ye müjde veriyorsunuz, ama Kıbrıs’ta kamuoyunu bilgilendirmiyorsunuz.”

“YDP'li dostlarımız var, ama bu yaklaşım kamplaşma yaratıyor”

Talat, özellikle Yeniden Doğuş Partisi’nin bazı açıklamalarına da tepki göstererek, “ırkçı, faşist, solcular” gibi ifadelerle kamplaşma yaratıldığını vurguladı. Girne’de YDP’li dostlarıyla birçok alanda iş birliği yaptıklarını belirten Talat, “Hiçbir biçimde böyle bir gündemimiz, işte inanç özgürlüğüne dair, ‘inancımız baskı altına alınıyor’ veya “türban takamazsınız”, “şunu yapamazsınız” böyle bir gündemimiz yok. Ortaktır gündem: Herkesin geçim derdi var bu memlekette.” diyerek tepki gösterdi.

Siyasi fayda uğruna toplumun kutuplaştırılmasını kabul edilemez bulduğunu söyledi.

“Toplumu böyle suni kamplara bölerek, arka planda çevirdiğiniz tüm hamleleri unutturamazsınız. Bu memlekette herkesin geçim derdi var, siz ayrımcılık üretiyorsunuz.” dedi.

Barolar Birliği’nin hazırladığı rapora değinen Ongun Talat, “Barolar Birliği’nin, evet biraz önce ben de hukuki değerlendirmeyi okudum, bir kere tekrardan altını çizeyim Sayın Çavuşoğlu, bir kere sizi bu anlamda aslında eleştiren bir rapordur. Çünkü hukuken neye dayandığı, hangi ihtiyaca dayandığı belli olmayan bir değişiklik olduğunu belirtiyor. Bu bir.

İkincisi: Neden? Anlatmanız lazım Sayın Bakan.

Neden bakanlık bu yetkiyi kendi uhdesine alma ihtiyacı duydu? Neden? Birinci sorum bu.

İkinci sorum, bu yetkiye dayanarak neden bone, bandana üzerinden bir açılım getirmeye ihtiyaç duydunuz? Böyle bir ihtiyaç nereden hasıl oldu? Bunu kamuoyuyla paylaşmanız lazım.” dedi.

“Kıbrıslı bir çözüm bulunmalı, çağdaş ve laik eğitim korunmalı”

CTP’li vekil, başörtüsü meselesinde Türkiye'deki tarihsel örneklerin Kuzey Kıbrıs’a taşınmaması gerektiğini belirtti. Kıbrıs Türk halkının hoşgörü ve laiklik temelinde bir yaşam biçimi benimsediğini hatırlatan Talat, Kıbrıs’a özgü ve çağdaş bir düzenleme yapılması çağrısında bulunarak, orta yolu bulmaya çalışan ifadeler kullandı.

“Kıbrıslı Türkler, oradaki bu kamplaşmayı buraya ithal etmemelidirler. Biraz önceki örnek tam da bu tehlikeye işaret etmek için verdiğim bir örnekti değerli arkadaşlar. Yani mesele şu: Mesele, biz Türkiye Cumhuriyeti'nin bu devasa sorunlarının altında eziliriz. Yani az önceki o başörtüsü meselesine Kıbrıslı bir yaklaşım getirmemiz gerekir bizim. Evet, din ve vicdan özgürlüğünden hareketle, herkesin inançlarına saygı duyan bir perspektifle. Ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmış kötü örnekleri buraya kopyalayarak değil.

Önerim işte bu din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde oturun ve ele alın Sayın Bakan. Önerim budur. Önerim; laiklik ilkesinden hareketle her inanca eşit mesafede olacak bir düzenleme formülünü getireceksiniz Sayın Bakan.

Yani sadece Sünni İslam inancını ifade etmesini sağlayacak bir yöntemle bu iş olmaz.

Artı, şunu da söyleyeyim: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde türban meselesi gerçekten bir mesele midir ya, diğer taraftan? Yani bizim şu anda örneğin türbanlı öğretmenimiz yok mu? Bizim türbanlı devlet dairesinde çalışan memurumuz yok mu? Türkiye Cumhuriyeti bunları aşmakla ilgili kaç yıl kaybetti? Kıbrıslı Türkler çok uzun yıllar kaybetti. Yani buraya ithal etmememiz gereken bu anlayıştır. Yani siyasi sembol olarak kullanılması anlayışıdır. Her iki tarafı da söylüyorum bunu.

Dolayısıyla Kıbrıslı bir formül bulmak zorundayız. Ama o bir taraftan da kesinlikle çağdaş, laik, Atatürkçü değerlere bağlı bir eğitim sistemini bozmadan. Bu çok önemli. İşte budur kritik nokta.
Ve burada türbanlı öğretmenimiz de var, memurumuz da... Türkiye yıllarca bu meseleyi aşıp geldi. Biz neden geçmişteki kutuplaşmayı ithal edelim? Bizim ihtiyacımız olan; her inanca eşit mesafede duran, laiklik ilkesine uygun, özgürlükçü bir Kıbrıslı formüldür.” açıklamasını yaptı.

“Türkiye’deki kırılma süreci KKTC’yi doğrudan etkiliyor”

Ongun Talat, Türkiye’de yaşanan siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın Kuzey Kıbrıs’ta da etkiler yarattığına işaret etti. Türkiye’nin demokratik çizgiden uzaklaşmasının KKTC'ye her zaman iki-üç kat yansıdığını ifade eden Talat, şöyle dedi:

“Türkiye bizim kardeş ülkemizdir. Bu kritik süreçte dileğimiz; demokrasiden uzaklaşılmadan, kimsenin burnu kanamadan bu dönemin aşılmasıdır. Türkiye demokrasisinde yaşanacak bir kırılma, bizi de ekonomik ve toplumsal olarak derinden etkileyecektir. Sağduyulu davranmazsak, bu kırılmayı biz de burada hissedeceğiz.”

Talat sözlerini şöyle bitirdi: “Dünkü sağduyu çağrısı oldukça önemliydi. Ben özellikle Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bu kırılma süreçlerinin paralelinde başka gerginliklerin Kıbrıs'ın kuzeyinde yaşanmasından endişe etmiştim geçtiğimiz hafta içerisinde. Dolayısıyla dün buradan yapılan sağduyu çağrısı önemlidir. Bunu tekrar etmek isterim.

Ama yeni bir süreci de hep birlikte ele alacaksak, bir kere az önce dediğim gibi, şeffaf olun Sayın Bakan. Neden bakanlık uhdesine almakla ilgili bir ihtiyaç duyduğunuzu ve neden böyle bir düzenleme sadece bone-bandana üzerinden, belli bir inanç grubunu bu anlamda içerisine alan bir düzenlemeyle bu meseleye yaklaştığınızı da bizimle paylaşın lütfen.

Dediğim gibi, dikkatli olmak lazım. Sağduyulu olmak lazım. Ve bütün meseleleri de sadece bütün dünyanın merkezi kendimizmiş gibi değil, bölgedeki, diğer coğrafyalardaki, dünyadaki gelişmelerle birlikte okumamız lazım. Ancak o şekilde Kıbrıs Türk halkı selamete erebilir diye düşünüyorum.”

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı: "Muhalefetin de bu konuda sağduyulu davrandığını görüyor ve teşekkür ediyorum"

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı, Yeniden Doğuş Partisi (YDP) Genel Başkanı Erhan Arıklı yaptığı konuşmada, başörtüsü etrafında şekillenen disiplin tüzüğü tartışmalarına geniş yer verdi. Konuşmasında hem teknik süreci aktardı hem de sosyal ve siyasal tepkilere yönelik eleştirilerde bulundu.

Arıklı, Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun tek başına hareket etmediğini, ilgili tüzük değişikliğinin Bakanlar Kurulu kararı olduğunu net şekilde vurguladı. “Sayın Nazım Çavuşoğlu'nun tek başına aldığı bir karar değil bu. Bakanlar Kurulu'na geldi, tüm bakanların ortak imzasıyla geçti.” dedi.

“Sendikalar uzlaşı yerine zafer havasına girdi”

Arıklı, uzlaşı çağrılarına rağmen bazı sendikaların iş birliğine kapalı davrandığını ileri sürdü. Çavuşoğlu’nun, üç siyasi partinin genel sekreteriyle birlikte sendikaları bakanlığa davet ettiğini belirtti. Ancak, görüşmede sendika temsilcilerinin “Bu iş bitmiştir, geri çektiniz, aynen devam edeceğiz. Elinizi okullardan çekin” diyerek, zafer havasında olduklarını iddia etti.

Özellikle bir sendika başkanının kendisine karşı meydan okurcasına ifadeler kullandığını aktararak, “Bekirpaşa Lisesi’ne geleceksen göreceğin de var, dokunulmazlığını kaldır da gel” denildiğini Meclis kürsüsünden dile getirdi. 

Arıklı, “Yani bu ülkede protesto hakkı sadece sendikalara ait. Bir siyasi parti, kalkıp da herhangi bir konuda eylem yapamaz mı? Yapmak için ben o sendika başkanından izin almalıyım.
Ya arkadaşlar, hangi devirde yaşıyoruz? Hangi devirde yaşıyoruz? Ben bir siyasi partinin genel başkanıyım. Bir siyasi partinin genel başkanı olarak elbette ki çeşitli konularda görüşümü açıklayacağım.” dedi.

“’Umarım bu olur, olmazsa hepimiz üzülürüz’ dedim, kıyametler koptu”

Bir uyarıda bulunduğunu kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:  “Zafer çığlığı atıyorsunuz ama henüz daha konu Bakanlar Kurulu’na gelmedi. Bir uzlaşı için Başbakan ve Bakan sendikaları toplantıya çağırdı. Umarım bu olur, olmazsa hepimiz üzülürüz” dedim.

Bunda ne var? Kıyametler koptu. Ya arkadaşlar, Ongun Talat diyor ki ırkçılık, bölücülük yapıyoruz. Yani şuraya bakın, şuraya bakın: Mesela herhangi bir sosyal medyada bir postun altında benimle ilgili bir haber çıktığında, örneğin Gıynık Gazetesi’nin yorumlarına bakıyorum. “Erhan Bey, sen federasyon kurulsa bu ülkede yaşayabilecek misin? Geldiğin yere geri gideceksin.” Buna benzer onlarca ifade var.

Ben bunları kastediyorum. Üzerinize niye alınıyorsunuz kardeşim? Yani bunlara karşı ağzımızı açmayalım mı? Üzerinize alınmayın. Bu ırkçılara, bu faşistlere, anladıkları dilden cevap vermek zorundayım arkadaşlar. Siz üzerinize alınmayın. Benim sizinle bir derdim yok, bir problemim yok. Ama bu ülkeyi sadece kendilerinin gören, 75’ten sonra bu ülkeye gelenleri vatandaş kabul etmeyen, azınlık da olsa bir grup var. Bırakın da bunlara hak ettiği cevabı verelim.”

Konuşmasında iki başörtülü kız çocuğunun yaşadığı süreç üzerinden tartışmaların büyütülmesini eleştiren Arıklı, çocuklardan birinin, okulda tüm öğretmen ve ailesinin önünde “din ve inanç özgürlüğüme kimse karışamaz” dediğini aktardı.

“İki tane 14 yaşındaki kız çocuğunun başını örterek okula gitmesi ne rejim için ne laiklik için ne Atatürkçülük için ne de bu ülkenin geleceği için bir tehdit oluşturmaz arkadaşlar”

Bu süreçte, çocukla uzlaşmaya çalıştıklarını ama neticede öğrencinin tercihini saygıyla karşıladıklarını söyleyen Arıklı, konuşmasında şu detaylara yer verdi:

“Netice itibariyle iki tane kız çocuğunun, iki tane 14 yaşındaki kız çocuğunun başını örterek okula gitmesi ne rejim için ne laiklik için ne Atatürkçülük için ne de bu ülkenin geleceği için bir tehdit oluşturmaz arkadaşlar.

Yani bakın, Türkiye’de başörtüsü serbest bırakıldı, okullarda ve üniversitelerde başörtüsü örtenlerin sayısı azalmaya başladı. Çünkü baskı, tehdit ve yasak mutlaka aksil amelini, karşı tepkiyi doğurur. Burada iki tane kız çocuğu... Biz o kız çocuklardan bir tanesini çağırdık. Gerginlik olmaması için nasihatlerde bulunduk. Neticede olmadı. Kız çocuğu dedi ki, herkesin önünde, ‘Benim din ve inanç özgürlüğüme kimse karışamaz.’ dedi. Bunu annesinin babasının yanında söyledi. ‘Ben kimsenin zoruyla başımı örtmedim, kendi isteğimle örtüyorum ve kendi isteğimle okuluma gitmek istiyorum.’ dedi. Herkesin önünde. Ve biz buna saygı duymak zorunda kaldık.

Yoksa bir anda olmuş bir olay değil. Bunun evveliyatı var. Evveliyatını Sayın Bakan anlatsın. Yani konu gündeme gelmeden önce bu konunun sulh yoluyla, uzlaşı yoluyla halledilebilmesi için o kız çocuğunun okula en azından iki ayı kalmış. O iki ayı geçirebilmesi için, mezun olabilmesi için bir ortam hazırlayabilir miyiz diye uzun uzun çabalar sarf ettik. Ama netice itibariyle kız çocuğu, "Ben bu şekilde okuluma gidip okulumu bitirmek istiyorum, iki ayım kaldı," demesi üzerine, bunu biz saygı duyarak, gereken düzenlemeyi yaptık.

Şimdi beklerdik ki, o iki ay içerisinde en azından sendika ve okul yönetimi bu çocuğa, ‘Tamam kızım en azından nasıl ki şimdiye kadar geldin, bundan sonra da bu şekilde davran,’ demesini beklerdik en azından.

Şimdi arkadaşlar, Atatürkçülüğü, laikliği hep kendi çıkarlarımıza ve kendi ufkumuza, misyonumuza, ideolojimize göre değerlendiriyoruz. Defalarca söyledik. Ya Güney Kıbrıs laiktir, Avrupa Birliği laiktir. Hangi ülkede bir tane başörtüsü yasağı var? Bunu söyleyin bize ya, söyleyin. Laiklik için tehlike olduğunu söylüyorsunuz. O ülkelerde niye tehlike değil?

Benim Anayasamda gayet açık yazıyor. 59. Madde diyor ki, kimse eğitim, öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz diyor. 59. Madde. Gayet açık. Aynı zamanda 23. Madde diyor ki, herkes din ve vicdan hürriyetine sahiptir. Şimdi birisi din ve vicdan hürriyetine sahip olacak, o dininin ve vicdanının gerektiği şekilde başını örtmek isteyecek. O onun dünya görüşü. Benim ailemde bir tane başı kapalı hanım yok. Akşamleyin iftar verdik, 1000 kişi vardı yaklaşık, 500’ü kadındı, 100-150 tanesi başörtülüydü. Kardeşçe oturuyorlar, dostça oturuyorlar, sohbet ediyorlar. Kimse kimsenin başındaki örtüye karışmıyor.

Arkadaşlar, bunu yapmayalım. Bırakalım herkes özgürce dininin, inancının gereği neyse onu yapsın. Başı açık olanlar dinsiz mi? Elbette ki hayır. Ama netice itibariyle birisi ‘benim inancım gereği başımı örtmek istiyorum’ derse, ona da saygı duyalım. Bizim istediğimiz bu.

Ve ben asla bu konuyu siyasi mesele haline getirmedim, getirmemeye de çalıştım. Olay çıkmadan önce, problem haline gelmeden önce uzun zaman bu konuyu halletmek için çalıştık.

Bakan Arıklı'nın “Atatürk’ün ailesi başörtülüydü” vurgusu muhalefetin tepkisini çekti

Netice itibariyle Atatürk diyorsunuz. Allah aşkına, Atatürk’ün annesi, Atatürk’ün kız kardeşi, Atatürk’ün eşi başörtülüydü. Ve Atatürk ölene kadar, başörtüsüyle ilgili bir adım atmadı. Bakın, şapka devrimi yaptı, kadınların başörtüsüne el atmadı Atatürk. Atatürk’e insafsızlık yapmayın. Atatürk’ü de bu işe karıştırmayın, hiç gereği yok.

Bizim söylediğimiz şudur arkadaşlar: Herkes din ve vicdan hürriyetine sahiptir. Dininin ve vicdanının veya inancının gereğini yapma konusunda özgür olmalıdır. Kimse kimsenin özgürlük alanını kısıtlamamalıdır. Bunu söylüyoruz ve herkesin de buna saygılı olmasını bekliyoruz.

Erhan Arıklı federasyon senaryosu üzerinden ironi yaptı: “Güney’de serbest, Kuzey’de yasak mı olacak?”

Yani, Güney Kıbrıs’ta bir okul müdürü kız çocuğunu başörtülü diye okuldan atmaya çalışacak. O müdür görevden alınacak. Eğitim Bakanı o kız çocuğunu ve ailesini çağıracak, özür dileyecek. ‘Sizin başörtünüz, inancınız benim anayasal sorumluluğum altındadır’ diyecek.

Bizde ise, Hristiyan ülkede öyleyken, Müslüman ülkede iki tane kız çocuğu rejim için, devlet için, Atatürkçülük, laiklik için büyük bir tehlike addedilecek. Sorum da gayet basit. Sordum, dedim ki: Arkadaşlar, federasyon kurulsaydı, Cenevre’de federasyon için adım atılsaydı mesela ve bu sabah federasyonda başlamış olsaydık güne, ne yapacaktınız?

Hristiyan güney tarafta başörtüsü serbest, Müslüman Kuzey Kıbrıs’ta başörtüsü yasak. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bunu anlatmaya çalışıyoruz.

Ayrıca muhalefetin de bu konuda sağduyulu davrandığını, meseleye germediğini de özellikle görüyorum. Size de teşekkür ediyorum.”

Bakan Nazım Çavuşoğlu tekrar söz aldı

Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, tekrar söz alarak, konuşmasına kendisine yönelik linç kampanyalarına değinerek başladı. Çavuşoğlu, "Bu ülkede 60 yıldır yaşayan Nazım Çavuşoğlu’nu hâlâ tanımayanlar var. Ama biz alnımız açık, başımız dik yürüyeceğiz." dedi.

Türkiye basınına açıklama tartışması için Bakan Çavuşoğlu “Yanlış yansıtıldı” dedi

Konuşmasının büyük bölümünü, Türkiye basınına yaptığı açıklamaların çarpıtıldığını ifade etmeye ayıran Bakan, “Ben hiçbir gazeteye basın açıklaması yapmadım. Bilgi verdim ama ‘açıklamam yok’ dedim. Buna rağmen ‘açıklama yaptı’ diye haberler çıktı. Sanki Türkiye’ye özel bir mesaj vermişim gibi sunuldu.” diyerek kendisini savundu.

Yerel medya tarafından aranmadığını, açıklama yapmak için zemin oluşturulmadığını da söyleyen Çavuşoğlu, ‘Beni Türkiye'den bir muhabir aradı, anlatmamı istedi, ama yerel medya aramadı bile’ dedi.

Meclis salonundan CTP’li vekillerin yerel medyaya da açıklama yapabileceğini belirtmesi üzerine Bakan Çavuşoğlu şöyle konuştu: 

“Yapabilirdim, evet, ama yapmadım. Çünkü karşılıklı atışmaya dönüşmesin diye. Çünkü ne söylersek söyleyelim, insanlar bunun ne olduğunu anlamayacak duruma geldi. Çünkü sanki Atatürk’ü tekrar çıkarttık, tekrar gömdük, laikliği aldık, başka bir yere götürdük gibi garip garip yaklaşımlar. Ya bu ülkenin tesisatından hep beraber geçtik. Bu ülkenin kireçli sularını birlikte içtik. Bu kurak ortamda birlikte yaşadık. Ne oldu ki de bugün biz değiştik de siz Kıbrıs'ın milli tarihinin, Atatürk'ün, laikliğin tek sahibi oldunuz? Laikliğin tek sahibi kaldınız. Ki bizim hayatımız, bu uğurda mücadele ederek geçmiş bir hayattır. Veyahut da bizim hayatımızda ne olmuş olabilir ki, bir gecede ansızın bütün değerlerimizi bir kenara atmış olalım? Garip bir ülke ve garip bir popülizm deryası içerisinde devam ediliyor.

Çavuşoğlu, CTP’li Milletvekili Ongun Talat için ‘umut veren siyasetçilerimizden olduğunu düşünüyorum’ dedi

Ve çok şükür ki, ben 22 seneyi geçti milletvekiliyim, buralarda görev alıyorum. Ongun Bey’i de çok dikkatli dinleyenlerden biriyim. İnşallah umut veren siyasetçilerimizden olduğunu düşünüyorum. Gelecekte de bu ülkeye fayda sağlamasını arzu ettiğim için bunları söylüyorum. Fayda sağlamanı istiyorum. O yüzden popülist yaklaşımlardan uzaklaşman için söylüyorum. Fayda sağlayabileceğine inandığım için söylüyorum.” 

Barolar Birliği raporuna Bakan Çavuşoğlu’ndan tam destek: “Hepimize yol gösterecek”

Milli Eğitim Bakanı Çavuşoğlu şöyle devam etti:

“Eğer temsiliyeti layıkıyla yapmasaydık, bu halk bize altı kez bu şansı vermezdi. Ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seçmeni burada tereddüt etmezdi. Atatürkçü duruşumuzla, laik yaşantımızla, laik düşüncemizle... O yüzden bizim laikliğimizle, Atatürkçülüğümüzle, elinde kalem olan bazı kişilere ya da meydanda sayıp sövenlere kalmamıştır, bırakmayız da zaten.
Bazen susarız, değmediği için söyleyenlere... Bazen susmamızın sebebi korkaklığımızdan değil; değmez, o seviyede mücadele etmeye değmez diye susarız. O yüzden bu konuda Barolar Birliği raporu çok değerli olacak. Hepimize yol gösterecek.

Ben bunun için Barolar Birliği’ne teşekkür ederim. Barolar Birliği'nin raporunu hızlıca telefonumdan okudum, şimdi de bakanlıktan ilettiler bana. Burada aslında iki şey var: Bir, tamamen hukuki zeminde bir değerlendirme var. Bir de onlar da sağ olsunlar, bu kadar emeğe saygısızlık yapmadan, nasıl bir yol izlenmesi gerektiğiyle ilgili bir yöntem de tarif ediyorlar.

Yani ‘uzlaşın, oturun, geniş konsensüs kurun’ diyorlar. İtirazım yok, ortam olduğu sürece. Ve burada aslında ben raporun hukuki tarafını söyledim. Bireysel hak ve özgürlükler anlamında ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde çıkan kararlarla ilgili birçok örnek var. Ve bunu herkesin okumasını söyledim.

Doğal olaraktır ki, muhalefet görevini yürüten Ongun Talat da siyaseten onların yorum yaptığı tarafları söyledi. Doğaldır.

O yüzden ben burada, kamuoyu bu raporu merak ediyor, herkes erişemeyebilir. Ben şunu söylemek isterim. Sayın Talat da bunu dinlesin diye düşünüyorum. ‘Nereden çıktı?’ diyor bu şey, tam da burada raporda da bu yer almaktadır. Ve bunu kamuoyuyla ilk kez bu şekilde paylaşıyorum.”

Tüzük değişikliğine giden süreci açıkladı

Başörtüsüyle okula giden öğrencinin yaşadığı süreci detaylı şekilde aktaran Çavuşoğlu, olayın ikinci dönem başladığını, öğrencinin başörtüsünü bone ve bandanaya çevirerek okula devam ettiğini ve 17 gün boyunca okul yönetimi tarafından bu şekilde kabul edildiğini belirtti. Ancak, daha sonra öğrenci sınıfa alınmayınca konunun krize dönüştüğünü ileri sürdü.

Tüzük değişikliğine giden süreci Çavuşoğlu şöyle anlattı:

“Her yıl aslında bu şekilde talepler bize gelmektedir. Ve bu talepler, okul idareleri tarafından, öğretmenler tarafından, çocuklarla kurdukları yakın iletişime bağlı olarak konuşulup bir şekilde bu meseleler çözülmektedir. Her sene de olmaktadır. Sadece bu sene olmadı, onu söyleyeyim size.

Ancak bu sene, ikinci dönem başlayan bu süreç, on yedi gün, on yedi gün bizim bilgimiz ve haberimiz olmadan okul idaresi tarafından öğrenci uzlaşarak başörtüsünü bone ve bandanaya çevirerek, bizim de haberimiz olmadan okula gitmiştir. Bizim bilgimiz ve haberimiz olmadan.

On yedi günden sonra, ben okul müdüründen aldığım bilgileri paylaşıyorum. On yedi günden sonra çocuğu okula almamaya başladılar. Sınıfa almamaya başladılar. Daire Müdürü, geldi bana, ‘Gidin bu meseleyi çözün.’ dedi.

Her sene çünkü böyle oluyor. Bir şekilde çocuklar çözülüyor. Hatta geçmiş yıllarda "ikna odaları kuruldu" diye de Türkiye basınında haberler yer aldı. Bu yapılan görüşmeleri kastedilirdi. Bu konu gündeme gelip de çocuklar, Daire Müdürü bunu çözememe noktasına gelince ben Sayın Başbakan’la bu konuyu konuştum. Ve salı günü Bakanlar Kurulu’na, işte bir önceki hafta salı günü Bakanlar Kurulu’na bunu gündem yaptım. Dedim ki, ‘Böyle böyle bir mesele var.’ Ve geçmiş yıllardan farklı olarak bunu aşamıyoruz.
Erhan (Arıklı) Bey dedi ki, ‘Ben bir iletişim kurayım. Benim aileyle bir bağım var. Bağ kurayım, meseleyi çözebilirim.’ ‘İyi, çözerseniz iyi olur.’ dedim. Onlar da gayretini koydu. Kendi heyetleriyle bir gayret koydular. Onlar da çözemediler.

Bu sefer sendika bunu eyleme çevirdi. Sınavlar da geliyor. Çocuğu zaten derse almıyorlar. Sınavlar geliyor, eylem yapıyorlar. Çocuğu sınava almıyorlar. Derse almıyorlar.
Tabii ki doğal olaraktır ki burada biz birçok hukukçu ile de görüşüyoruz. Burada Barolar Birliği’nin raporunda herkesin birazdan okuyacağı ve hatta öğreneceği bu bilgilere sahip biri olarak ben, ikinci Bakanlar Kurulu’na tekrar gittik. Tekrar gittik ve meselenin çözülemediği teyit edildi.

Ama ikinci Bakanlar Kurulu’na gitmeden önce biz salı günü olan Bakanlar Kurulu’nda dediler: ‘Bakanlar Kurulu dedi ki siz bir hazırlık yapın. Eğer biz çözebilirsek bu askıda kalır.’ Hatta ben elden hazırladım. EBS'den [Elektronik Başvuru Sistemi] de göndermedim, mesele çözülür diye.

Tekrardan cuma günü gittiğimizde ve mesele çözülmedi, artık yapacak bir şey kalmadı, çocuğun eğitim hakkının kesintiye uğratılamayacağından ve eğitiminin devamlılığından, bu eğitim hakkını, fırsat eşitliği hakkını bu çocuğa vermek zorundayız.

O yüzden arkadaşlar, ‘nereden doğdu’ dediğiniz mesele tamamen böyledir. Ve bu çocuk yaklaşık olarak biz müdahale etmeden 4 günde öyle, 21 günün 17 günü sınıfta, 4 günü sınıfın dışında olmak kaydıyla mücadele etti.

Bir şey daha unuttum söyleyeyim. Bu çocuğu ben de çağırdım bakanlığa. Bakanlıkta istedim, göreyim bu çocuğun mücadelesi gerçekten kendinden mi kaynaklanıyor, yoksa biri bu çocuğu iddia edildiği gibi kullanıyor mu diye. Ve çocuk çok bilinçli bir çocuk. Gerçekten bununla da mutsuz değilim, bilinçli olması hasebiyle. Ve benim 4-5 tane de müdürümü çağırdım yanıma. Yani Talim Terbiye Müdürüm vardı, Teftiş Dairesi Müdürüm vardı, Genel Orta Öğretim Dairesi Müdürüm vardı. Onlarla birlikte çocuk ailesiyle geldi. Ve gerçekten çocuk aileden önde. Aile tek kelime etmedi, hep çocuk konuştu.

Ve biz, çocuk İlahiyat Koleji meselesi de konu edildiğinde, ‘Ben okulumu seviyorum, okulumda okumak istiyorum,’ dedi. Gelecek sene de ismini söylediği bir meslek lisesine gitmek istediğini söyledi. ‘Ben grafik okumak istiyorum, ressam olmak istiyorum. Ben resim çiziyorum,’ dedi. ‘Göster bana resimlerini,’ dedim. Resimlerini aldım, baktım. Gerçekten bizim bildiğimiz o yaştaki bir çocuğun çizdiği resimler. Yani resimlerinde tesettür falan da yoktu. Yani onu da söyleyeyim size.”

Kesin konuştu: “İnsana değer veren, insana saygı gösteren, Anayasamıza ve yasalarımıza uygun bir şekilde çözmek zorundayız. Ve çözeceğiz”

“İnsana değer veren, insana saygı gösteren, Anayasamıza ve yasalarımıza uygun bir şekilde çözmek zorundayız. Ve çözeceğiz.” diyerek kati bir tutum ortaya koyan Bakan, Barolar Birliği raporunu Bakanlar Kurulu’nda da gündeme getireceğini, Bakanlar Kurulu’ndan öyle bir karar çıkarsa, Mecliste temsil edilen tüm siyasi partilerden de davet ederek, belki Barolar Birliği’ni, belki sendikaları da davet ederek geniş bir konsensüs masası kurabileceklerini ve bu yolu birlikte yürüyebileceklerini sözlerine ekledi.

CTP Milletvekili Ongun Talat tekrar söz aldı

CTP Milletvekili Ongun Talat tekrar söz alarak, konuşmasında doğrudan Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı’ya hitaben gerçekleştirdiği açıklamalara yanıt verdi. Bakan Arıklı’nın önceki konuşmasında kullandığı bazı ifadeleri “ayrıştırıcı ve toplumu kamplara ayıran” bir üslup olarak niteleyen Talat, CTP’nin bu tartışmalarda izlediği ilkesel yaklaşımı vurguladı:

“Cumhuriyetçi Türk Partisi, bu meselelere kalıplar üzerinden yaklaşmaz. Herkesin özgürlüğüne, inanç özgürlüğü dahil olmak üzere sahip çıkan bir partidir.” dedi.

Talat, CTP’nin ideolojik olarak hiçbir dini veya kültürel gruba karşı olmadığını, temel hak ve özgürlükleri savunan bir parti olduğunu hatırlatarak, “Bizim duruşumuz nettir. Bu yüzden bize ya da benzer düşünceye sahip topluluklara yönelen ithamlar doğru değildir” dedi.

Talat, özellikle Erhan Arıklı’nın konuşmasında geçen bazı etiketlemelere atıfta bulunarak, dolaylı bir dil kullanılsa da hedef alınan kitlenin kamuoyunda çok net olduğunu belirtti: “Orada ‘Sizi kastetmedim’ deseniz bile, ‘solcu’, ‘federasyoncu’ gibi ifadeler koyduğunuzda kimi anlar insanlar? Elbette bizleri anlar.”

Bu yaklaşımı kabul edilemez bulan CTP Milletvekili Talat, toplumsal hassasiyetin daha fazla zedelenmemesi gerektiği uyarısında bulundu.

Arıklı’ya hitaben “Lütfen bu tarz ayrıştırıcı, kamplaştırıcı konuşmalarınızı terk edin” dedi

Arıklı’ya hitaben “Dolayısıyla ben bunun üzerinden sizi uyarmak istiyorum. Lütfen bu tarz ayrıştırıcı, kamplaştırıcı konuşmalarınızı terk edin. Yani yaptığınız icraatlar ve gelecekte yapacaklarınızla ilgili siyasi konuşmalarınızı hem kitlenize hem de halka dönük yaparsanız, bence çok daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.” diyerek sözlerini bitirdi.

:
share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın