Avrupa’da ilaç üretimi yıllardır düşüşte. Uzmanlara göre bu gerileme, kıtanın sağlıkta “egemenliği"ni ve tedarik güvenliğini zayıflatıyor. Üretimde Çin ve Hindistan ağırlık kazanırken, ABD’de Donald Trump yönetiminin korumacı politikaları yeni bir kırılma yaratıyor. Bu üç dinamik, küresel ilaç endüstrisinin yönünü yeniden belirliyor.
Trump yönetimi, ilaç şirketlerini ABD’de daha fazla üretim yapmaya zorlamak için gümrük vergisi tehdidini devreye aldı. Hedef, üretimi ve yatırımı Amerikan topraklarına çekmektir. Baskının ardından yatırım duyuruları da hızlandı. Amerikan ilaç endüstrisi birliği PhRMA’ya (Pharmaceutical Research and Manufacturers of America) göre yıl başından bu yana 500 milyar doların üzerinde yatırım açıklandı. Duyuruların bir kısmı henüz ayrıntı içermese de, ilaç şirketlerinin ABD pazarını “vazgeçilmez” gördüğünü gösteriyor.
Birçok büyük ilaç şirketinin ana geliri ABD pazarından
Bunun en önemli nedeni pazarın büyüklüğü. Küresel ilaç satışlarının parasal değeri dikkate alındığında, gelirin yarısından fazlasını ABD pazarından gelenler oluşturuyor. Bu seviye, Avrupa kıtasının sağladığı toplam gelirin iki katından fazla. İlaç üreticisi AbbVie, Gilead, Bristol Myers Squibb, Amgen, Lilly ve Pfizer’in 2024 itibarıyla gelirlerinin yüzde 60 ila 75’ini ABD’den elde ettiği belirtiliyor. Johnson & Johnson ile Novo Nordisk’te bu oran yaklaşık yüzde 57. GSK ve Sanofi’nin payı da yüzde 50 bandına yakın.
Avrupa’da ise bu tablo kaygıyla izleniyor. Çünkü yeni yatırımların ABD’ye yönelmesi, zaten düşen Avrupa üretimini ve Ar-Ge kapasitesini daha da zayıflatabilir. Novo Nordisk, Sanofi ve GSK dahil 32 ilaç grubunun yöneticileri 11 Nisan’da Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e mektup göndererek “acil önlem” çağrısı yaptı. Yöneticiler, hızlı adım atılmazsa ABD’ye yatırım “akınının” hızlanabileceği uyarısında bulundu.
Avrupa, üretimi Çin ve Hindistan’a kaydırınca pazarda güç kaybetti
Avrupa’nın yaşadığı düşüş ise yeni değil. 2000’li yılların başından itibaren kıtada ilaçta sanayisizleşme dalgası başladı. O dönemde Avrupa hem ilaçta hem de aktif farmasötik bileşenlerde (API) güçlü bir üretim merkeziydi. Ancak büyük Avrupa ülkeleri sağlık harcamalarını kısmaya yönelince, kamunun ilaçlar için ödediği geri ödeme bedelleri aşağı çekilmeye çalışıldı. Şirketler de maliyeti düşürmek için üretimi Çin ve Hindistan’a kaydırdı. Bu ülkeler, daha ucuz iş gücü ve daha esnek düzenlemelerle daha rekabetçi hale geldi.
Sonuçta üretim zincirleri parçalandı. Çin ve Hindistan jenerik ilaçlar ve API üretiminde lider konuma çıktı. Avrupa’nın API üretimindeki pazar payı 1990’ların sonunda yüzde 80’in üzerindeyken 2014’te yüzde 48’e geriledi. Sektör temsilcileri bugün bu oranın yüzde 30’lara yaklaştığını ve düşüşün sürebileceğini belirtiyor. Çin’in payı yaklaşık yüzde 35’e, Hindistan’ın payı ise yüzde 20’ye çıktı.
Avrupa’daki ilaçların etkin maddesi ağırlıklı Çin ve Hindistan’da üretiliyor
Bu gerileme, Avrupa’yı ithalata bağımlı hale getirdi. Bugün Avrupa’da tüketilen ilaçların aktif bileşenlerinin yaklaşık yüzde 80’inin Çin veya Hindistan kaynaklı olduğu belirtiliyor. Bazı temel ürünlerde de üretici sayısı kritik seviyeye indi. Örneğin antibiyotiklerde bazı yaygın ilaçların Avrupa’da yalnızca bir ya da iki üreticisinin kaldığına dikkat çekiliyor.
Avrupa, buna rağmen bir süre “yenilikçi” ilaçlarda daha güçlü kalabildi. Bu alanda geliştirme ve üretim süreçleri daha karmaşık olduğu için Asya rekabeti daha sınırlı oldu. Yenilikçi ilaçlar, reçetelerde küçük bir paya sahip olsalar da sektörün en kârlı ürünleri arasında yer alıyor. Ancak ABD’de açıklanan büyük yatırım projelerinin özellikle bu segmenti hedeflemesi, Avrupa açısından riskin bu alana da yayılabileceği yorumlarına yol açıyor.
Öte yandan Çin, yalnızca jenerik ve API üretimiyle yetinmiyor. Ülke, yenilikçi ilaçlarda da küresel bir merkez olmayı hedefliyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Çin 2024’te 7.100 klinik araştırma kaydetti; ABD’de bu sayı 6.000 idi. Dünyada başlatılan 2.162 onkoloji klinik araştırmasının yüzde 39’unun Çin’de yürütüldüğü belirtiliyor. Çin, böylece onkoloji, immünoloji ve nadir hastalıklar gibi alanlarda daha görünür hale geldi.
Bu yükselişte devlet desteği belirleyici rol oynuyor. Çin, biyofarmasötik sektörü stratejik alan ilan ederek sübvansiyonlar, kamu kredileri ve devlet fonlarını devreye soktu. Büyük şehirlerde biyoteknoloji kümeleri kuruldu, vergi avantajları sağlandı. Düzenleyici süreçler hızlandırıldı. Büyük nüfus ve kamu hastanelerinin yoğunluğu, klinik denemelerde hasta bulmayı kolaylaştırdığı için araştırmalar daha hızlı ilerledi.
Büyük ilaç şirketleri Çin’de geliştirilen ilaçlar için lisans alıyor
Bu ortam Batılı şirketlerin de ilgisini çekiyor. Büyük ilaç şirketleri Çin’de geliştirilen ürünler için lisans anlaşmalarına yöneliyor. Bazı anlaşmalar klinik öncesi aşamadaki ürünleri bile kapsıyor. Örneğin Merck’in 2024 Aralık’ında, Çinli Hansoh Pharma tarafından geliştirilen bir obezite hapının hakları için 2 milyar dolar ödediği aktarılıyor. Eli Lilly ise tip 2 diyabet ilacı Mounjaro için geri ödeme onayı aldıktan sonra, Çin'in Suzhou kentindeki fabrikaya 200 milyon dolar yatırım yapacağını duyurdu; şirket bu üretimin Çin ve Avrupa pazarları için olacağını açıkladı.
Çin’in sektörde bir başka hızlandırıcı unsuru da yapay zeka. BioMap gibi şirketler, büyük ölçekli biyolojik veriyi analiz ederek molekül etkinliği ve toksisite tahmini yapan platformlar geliştiriyor. Buna rağmen Çinli uzmanlar, özgün inovasyonda hâlâ kapatılması gereken bir boşluk bulunduğunu kabul ediyor.
İlaç şirketleri Avrupa’da fiyatların yükseltilmesini savunuyor
Avrupa’da düşüşü önlemek ve Avrupa'daki yatırım ivmesini korumak için ilaç şirketleri, kıtanın çekiciliğini artıracak önlemler alınmasını savunuyor. Özellikle, Avrupa'da tedavilerin adil bir şekilde tazmin edilmediğini savunarak, ilaç fiyatlarının yükseltilmesini istiyorlar. Ancak, giderek daralan bütçelerle karşı karşıya kalan Avrupa ülkeleri bu talebi karşılamakta isteksiz davranıyor. Bunun gerçekleşmemesi durumunda, ilaç şirketleri 27 üye devletin sektörün gelişimini teşvik edecek ortak bir strateji üzerinde anlaşmasını umuyor. Ancak Brüksel'deki görüşmeler uzuyor.
Haberin tamamını Le Monde’dan okuyabilirsiniz.











Yorumunuz