"Ve Tanrı Kadını Yarattı" filmindeki rolüyle tüm dünyada tanınan Fransız aktris Brigitte Bardot, 91 yaşında hayatını kaybetti. Vakfı pazar günü yaptığı açıklamada, 1973'te hayvan haklarına kendini adamak için oyunculuğu bırakmadan önce 56 filmde rol aldığını duyurdu.
Bardot, 1956'da Fransa'da gişede başarısız olan "Ve Tanrı Kadını Yarattı" filmi ertesi yıl Amerika Birleşik Devletleri'nde gösterime girdiğinde 23 yaşındaydı ve film onu uluslararası bir yıldız yaptı.
New York Times'ta yazan Bosley Crowther, Bardot'yu "şüphesiz üstün bir işçiliğin ürünü" ve "inanmak için görmeniz gereken bir fenomen" olarak nitelendirdi. Birçok eleştirmen gibi o da filmin kendisinden etkilenmemişti.
Filmin yönetmeni kocası Roger Vadim'di ve kısa süre sonra boşansalar da, Vadim, sonraki yirmi yıl içinde dört filmde daha yönetmenlik yaparak kamuoyundaki imajını şekillendirmeye devam etti.

Brigitte Bardot, 1958’de. Fotoğraf: Sam Lévin
Yazar Simone de Beauvoir, 1959 tarihli "Brigitte Bardot ve Lolita Sendromu" adlı denemesinde, Bardot'nun ekrandaki güçlü erotik varlığını, film kamerasının temsil ettiği "ataerkil bakışın tiranlığına" karşı feminist bir meydan okuma olarak gördü. Beauvoir, bu meydan okumanın başarısız olduğunu, ancak "asil bir başarısızlık" olduğunu savundu.
Bardot yıllar sonda bir Fransız gazetesine verdiği demeçte, Henri-Georges Clouzot'nun Oscar'a aday gösterilen 1960 yapımı suç draması "La Vérité"yi, yaptığı tek iyi film olarak gördüğünü söylemişti.
Fransız yönetmen Louis Malle'in yaptığı Bardot ve Jeanne Moreau’nun 20. yüzyılın başlarında Orta Amerika’da devrimci olan şarkı söyleyen striptizcileri canlandırdığı western komedi “Viva Maria!”daki (1965) rolü, kariyeri boyunca aldığı tek oyunculuk ödülü adaylığını kazandırdı. Bu adaylık, Britanya Film ve Televizyon Sanatları Akademisi’nden (BAFTA) “en iyi yabancı kadın oyuncu” adaylığıydı.
Fransızca'da "bebek" kelimesine çok benzeyen BB lakabıyla tanınan oyuncunun, popülaritesi zirvedeyken, neredeyse her şeyi taklit edildi; bilerek dağınık bıraktığı saç modeli, yoğun göz makyajı ve dar örgü bluzlar, dar pantolonlar, ekose desenler ve bronzlaşmış bacaklarını sergileyen fırfırlı etekler gibi moda tercihleri, bunlardan bazılarıydı.
1958'de, bir zamanlar Güney Fransa'da sakin bir balıkçı limanı olan St. Tropez'de bir ev satın aldıktan sonra, bölgenin son derece moda bir tatil beldesine dönüşmesine yardımcı oldu. Yirmi yıl sonra, St. Tropez'deki yaşam kalitesinin kötüleşmesinden kamuoyu önünde şikâyet etti.

Bardot, 1995’te Brüksel’de Avrupa Birliği Konseyi merkez binasında.
Hayvan hakları savunuculuğu
Bardot 1973'te fdaha fazla film yapmayacağını açıkladığında, hayvan hakları ve refahı adına çalışmalarına çoktan başlamıştı. Fransa'nın Légion d'honneur nişanına layık görüldükten bir yıl sonra, 1986'da, kurt avı, boğa güreşi, canlı hayvan deneyleri ve at eti tüketimine karşı mücadele veren Brigitte Bardot Vakfı'nı kurdu. 1987'de vakfın mali temelini güvence altına almak için mücevherlerini ve diğer kişisel eşyalarını açık artırmaya çıkardı.
O dönemde şöyle dediği aktarılmıştı: "Güzelliğimi ve gençliğimi erkeklere verdim, şimdi ise bilgeliğimi ve tecrübemi, en iyi yanımı hayvanlara veriyorum."
Bardot, hayvan haklarını savunmak için kamuoyu önünde görünmeye devam etti, ancak birçok kişi tarafından ırkçı olarak görülen siyasi görüşleriyle kötü bir şöhret kazandı.
Bu durum, özellikle Müslümanlar da dahil olmak üzere çeşitli gruplar hakkında olumsuz yorumlar yaptığı iki ciltlik anı kitabı "Initiales BB"de (1996-97) ortaya çıktı. 2004 yılında, Müslümanları "zalim ve barbar işgalciler" olarak nitelendirdiği, kurgusal olmayan çok satan kitabı "A Cry in the Silence"da benzer yorumlar yaptığı için ırkçı nefreti kışkırtmaktan suçlu bulundu ve para cezasına çarptırıldı. 2008 yılına gelindiğinde, aynı suçtan beş kez mahkûm edilmişti.
Bardot son yıllarında eksantrik olarak kabul edildi ve sık sık "seksi kedi" olarak anılan bu kadının "çılgın kedi kadınına" dönüştüğü yönünde yorumlar yapıldı. Ocak 2018'de Paris Match dergisine verdiği röportajda, #MeToo hareketini kınayarak, oyuncuların cinsel taciz iddialarını "ikiyüzlü, gülünç ve ilgisiz" olarak nitelendirdi.
Bardot, seçtiği yaşam tarzının en az bir önemli yönünü savundu. "Ben münzevi biri değilim," demişti 1988'de Toronto Star'a ve şöyle devam etmişti: "Sosyal hayata uzak biri gibi yaşıyorum; bu farklı. İnsanlar, sinirlerimi bozuyor."
Evlilikleri
Brigitte Bardot, 28 Eylül 1934'te Paris'te, Louis ve Anne-Marie Bardot'nun iki kızından büyüğü olarak varlıklı bir ailede dünyaya geldi. Babası bir sanayiciydi ve şehrin zengin 16. bölgesinde büyüdü. Genç yaşta modellik yapmaya başladı ve 15 yaşında Elle dergisinin kapağında yer aldı.
Ailesi hem oyunculuk hayallerine hem de o dönemde film yönetmeni Marc Allégret'in genç asistanı olan Vadim ile olan ilişkisine karşı çıktı. Bu durum, en az dört intihar girişiminden ilkine yol açtı. Bardot'nun ailesi sonunda Vadim konusunda yumuşadı ve Bardot, 18. doğum gününden üç aydan kısa bir süre sonra, 1952'de onunla evlendi.
Bardot toplam dört kez evlendi ve aralarında oyuncu Jean-Louis Trintignant ve şarkıcı ve söz yazarı Serge Gainsbourg'un da bulunduğu diğer erkeklerle uzun süreli ve kamuoyuna yansıyan romantik ilişkiler yaşadı. Vadim'den 1957'de boşandı. İkinci eşi (1959-62) oyuncu Jacques Charrier'di ve ondan bir oğlu oldu. Çift boşandıktan sonra, çocuk Charrier'in ailesi tarafından büyütüldü, ancak yetişkinliğinde oğlu annesiyle barıştı. Charrier 2025 yılında vefat etti.
Bardot, 1966'dan 1969'a kadar Alman sanayici Gunter Sachs ile evliydi. Boşandıktan sonra, aradaki dönemde uzun süreli ve kamuoyunda geniş yankı uyandıran romantik ilişkileri olmasına rağmen, 1992 yılına kadar tekrar evlenmedi.
İş insanı ve Fransa’nın aşırı sağdaki partisi Ulusal Cephe’sinin eski danışmanı Bernard d’Ormale ile olan son evliliği dördüncü ve en uzun evliliği oldu. La Madrague’daki mülkünde, hayvan haklarına odaklanan sakin bir yaşam paylaştılar; d’Ormale, ölümüne kadar Bardot'nun sadık bir yol arkadaşı olarak yanında yer aldı.
"Başıma gelen her şey aşırıydı"
Bardot, film kariyeri ve şöhret hakkında sık sık acı bir şekilde konuşurdu; şöhretin onun mahremiyetini ve mutluluğunu çaldığını söylerdi. 1996'da The Guardian'dan bir muhabire bakış açısını şu şekilde özetledi: "Benim için hayat sadece en iyiden ve en kötüden, sevgiden ve nefretten ibaret." dedi. Ve ekledi: "Başıma gelen her şey aşırıydı."
Kaynaklar: Le Monde – New York Times











Yorumunuz