Dünyaya bir kadın olarak geldiyseniz, hayatınız boyunca peşinizi bırakmayacak bir korkuyla birlikte yaşayacaksınız demektir. Tecavüze uğramak ve öldürülmek… İstisnasız dünyanın tüm kadınları bu korkuya sahiptir. En cesaretlisinden en zenginine, en eğitimlisinden en yoksuluna, New Yorklusundan Kenya’nın köyünde yaşayan kadına dek tüm kadınları birleştiren bir korkudur… Ve bu korku, yeryüzündeki tüm kadınları ırklarından, sınıfsal konumlarından, milliyetlerinden, dinsel inanışlarından ve eğitim durumlarından bağımsız olarak birleştirir.
Kadınlar erkek egemenliği ve şiddet karşısında çok haklı oldukları için korkularının üzerine gitmekte daha başarılıdır. Kenya’da erkek şiddetinden kaçan kadınların kurduğu Umoja adında bir köy var. Köyde 50 kadın, 220 çocuk birlikte yaşıyor. 15 şiddet mağduru kadın 1990 yılında kurmuş köyü... Zamanla şiddete uğrayan kadınların kocalarını terk edip çocukları ile sığındıkları bir köy haline gelmiş Umoja... Kenya’nın Samburu bölgesinde gelenekler boşanmayı yasaklıyor. Erkeklerin köye yaptığı her atakta kadınlar birleşip kocalarını köye sokmuyor! Erkekler yıllardır Umoja’ya giremiyor...
Demokrasinin beşiği, Kenya’ya göre kadın haklarının fersah fersah ileride olduğu İngiltere’de, 2009-2016 arasından tam 936 kadın erkekler tarafından öldürüldü. The Femicide Census’un raporuna göre bu kadınların % 64’ü mevcut ya da eski eşleri tarafından, % 8’i ise oğulları tarafından öldürülmüştür.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göreyse tüm dünyada kadınların % 30’u kocaları ya da sevgilileri tarafından öldürülmektedir.
Yeryüzünde kadınların % 53’ü partnerlerinin şiddetine maruz kalmaktadır.
Geçtiğimiz hafta, bir kadının, Zehra Sorver’in, kocası ve oğlu tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Tam bir kadın cinayetinin acısını içimize gömerken yeni bir kadın cinayeti daha işleniyor. Düşüncelerini almak için CTP milletvekili Doğuş Derya ile konuşuyorum. Derya, ‘Hükümet arazi ve menfaat dağıtmakla meşgul; kadın cinayetlerine zaman ayıramıyor! Son yaşanan kadın cinayetlerinde günlerce yazdık, çizdik. Yetmedi; Kıbrıs’ın her ilçesinde pankart açtık, eylem yaptık, bildiri dağıttık. Kadın örgütleri tepki koymanın ötesine geçmek istiyor artık. Gerekli yasaların yapılmasının üzerinden 2 yıl geçti. Bundan sonra kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirlerin yürürlüğe girmesi gerekir ve bunun için de bütçe ve personel ayrılması lazım’ diyor.
Gelin görün ki hükümet kadın cinayetleri karşısında sessizliğini koruyor. Önleyici tedbirlerin alınması için ne bütçe yaratıyor ne personel açığını kapatmaya çalışıyor. Toplumun bütününde ise kadın cinayetlerine tepki göstermenin sadece kadın örgütlerinin işi olduğuna dair bir kanıksama yaşanıyor. Kadın örgütleri dışında diğer sivil toplum kuruluşları kadına yönelik şiddetin önlenmesi için hükümet üzerinde baskı kurmuyor.
Alayköy sakini Zehra’ya, boğularak ve darp edilerek öldürüldükten sonra veya ölmekte iken tuz ruhu içirilebiliyor ama bazı görgü tanıkları her neden korkuyorlarsa ifade vermekten çekiniyor. Aydınlatılmayan, muğlak ifadeler birbirini kovalıyor. Zehra Sorver cinayetinde ifade vermeye çekinen tanıklar ve kadın cinayetlerine tepki göstermeye üşenen sivil toplum örgütleri toplum vicdanını yaralıyor.
Tuz ruhu, yani hidroklorik asit, insan derisini ve hatta kemiğini dahi un ufak edebilecek, güçlü tahribat yapabilen asitler arasında yer alır. Kıbrıs’ta, ardı ardına öldürülen, intihar kisvesine büründürmek için tuz ruhu içirilen, yüzüne daha güçlüsünden nitrik asit, diğer deyişle, kezzap atılan kadınlar gerçeği ile birlikte yaşamaya çalışıyoruz.
Hükümet, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet karşısında önleyici tedbirler almadığı müddetçe cinayetlerin işlenmesinde sorumluluk sahidir. Bu vebali taşımak da mı ağır gelmez politikacılara? Kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirlerin alınması için Sosyal Hizmetler Dairesi’ne değil de KIB-TEK’e, Maliye’ye, İçişleri’ne akraba, tanıdık, partizan istihdamı yaparken hiç mi içiniz sızlamaz?
Erkek egemen bakanlarımızın empati kurmakla ilgili bir sorunu da olabilir kuşkusuz. Marketten bir şişe tuz ruhu ya da daha beteri kezzap satın alabilir bakanlarımız. Mangala ayırdıkları pirzolalardan birine kıyıp, üzerine döküversinler de sonra konuşalım!
Yazılar
22 Haziran, 2017 - 09:00
Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
Yorumunuz