Bir varmış; bir yokmuş… Dünyanın en minicik ülkelerinden birinde bankalar krizi çıkmış, iflas eden bankaların birinde büyük bir mevduat sahibi de varmış. Bankadaki parası bir günde yok olan mevduat sahibi ne yapmış ne etmiş kaybettiği paraya karşılık devletten tam 450 dönüm arazi kapatmış. Gel zaman git zaman atık toprakla doldurttuğu arazi düzleşmiş. Arazinin arkası olduğu gibi vadiymiş ve arazi düzleştikçe vadi daralıyormuş. Vadiye dolan suyu boşaltmak için önünde bir de köprü varmış...
Mini ülkenin maxi bir ailesi de yerinde durmamış, gelmiş aynı vadinin önüne, kendi arazisinde inşaata başlamış. Vadinin önü inşaattan geçilmez olmuş. Kışın vadi çukurunda biriken su kanaldan geçip, aşağıya doğru akabilmek için yolunu değiştirmek zorunda kalmış.
Günler günleri, aylar ayları kovalamış… Bu sefer bir başka maxi gelmiş, vadiden birazcık uzakta kendi inşaatına başlamış. Mini ülkede maxilerin dediği olurmuş... Maxi kendisini aynada dev maxi olarak gördüğünden inşaat kazılarından çıkan toprağı, vadinin suyunu boşaltan kanalın tam önüne yığmış. Dev maxiye kim hayır diyebilirmiş ki… Kepçelerin çıkardığı toprak kamyonlarla ilerideki kanalın önüne bırakıla bırakıla vadide biriken su yolunu bulamaz ve kanaldan akamaz olmuş.
Akamayan su birike birike vadide gölet oluşturmuş. Bol sağanaklı günlerde gölet o kadar suyla dolarmış ki, kanaldan da çıkamayınca önünde ne var ne yok sürükleye sürükleye taşarmış. Tuzu kuru Maxiler inşaatlarını yapıp binalarını başkalarına sattıktan sonrasına hiç mi hiç karışmazmış. 3 maxi birçok orta boyun evinin ve iş yerinin sular altında kalmasını kendilerine dert etmez; mini ülkenin harçlığından başka bir şeyi olmayan öğrencilerinin çoraplarına dek ıslanıp okullarına gidişlerini ve hastalanmalarını uzaktan izlerlermiş.
Orta boylar her kış evlerinin kapısından içeri litrelerce su girmesinden, yalıtımı kalitesiz malzemeden yapılan çatılarından su damlamasından usanmaya başlamış. Maxiler arazilerine inşaatlarını yaptırıp sattıkça olan orta boylara ve tekmil minilere oluyormuş. Maxiler hiçbir ceza almayıp, tazminat ödemediklerinden rahat mı rahat maxi hayatlarına devam ediyormuş.
Maxilere sesini çıkaramayan mini ülke yöneticileri bile bu durumdan rahatsızmış. Hatta eski bir büyük boy yönetici, yönetimi zamanında bir başka maxiye gık diyememiş; sonunda gidecek yol bulamayan su dönemeyip, eski yöneticinin kendi dükkanını basar olmuş.
Bir rutine dönüşen su faciaları her sene yolları çökertir; boruları patlatırmış. Her yıl yollar ve borular tekrar tekrar döşenmeye çalışılır, minilerin ödediği vergilerle maxilerin doğaya verdiği tahribat azaltılmaya çalışılırmış.
Maxi A, Maxi B ve Maxi C’nin yarattıkları felakete sessiz kalmalarıyla tanınan büyük boy yöneticiler yönetime gelir gelmez yeni yapıcılarla anlaşırmış. Yapıcı şirketler yepyeni boru moru döşerken parayı kendi borularına akıtır, orta boylar ve minilerse her kış kendilerine verilen zararı ceplerinden öderlermiş.
Masal bu ya, tabiat ananın sabrı iyice taşmış ve karar vermiş; önüne ne kadar toprak atarlarsa atsınlar, hangi binayı dikerlerse diksinler yıkacakmış.
Günlük yaşayan mini ülke ise başına daha neler geleceğinden habersizmiş. Hikâyenin seyri, minilerin arasından ‘yetti bu maxiler ve büyük boy yöneticileri’ diyenler çıkınca değişmeye başlamış. Mini liseliler bile ayaklanmış. Büyük boy yöneticiler mini liselilerin haklılığı karşında ne diyeceklerini bilememiş, susmuş oturmuş...
Miniler bir araya geldikçe maxilerin değil, minilerin dediği oluyormuş. ‘Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, sonunda minilere yakalanırsın maxi çekirge’ deyimi de böyle meşhur olmuş.
Maxilerle büyük boy yöneticilerin eziyeti karşısında minilerin mücadele ile geçireceği güzel bir yıla daha giriyoruz, kutlu olsun.
Yorumunuz