Yazılar

K.T. Barolar Birliği ilerici olma vasfını yitirdi mi?

Düne kadar BM ve AB nezdinde işveren örgütleri ile Kıbrıs Türk Barolar Birliği bir ve eşit değildiyse de, Hasan Esendağlı’nın akla durgunluk veren girişimi sayesinde dünden itibaren Barolar Birliğimizin uluslararası saygınlığı yerle bir edilmiştir diyebilir miyiz?

Kıbrıs’ın kuzeyinde ilerici görüşleri ile toplumsal mücadelelerin eksenini çizmekte iki meslek grubu öne çıkar: Öğretmenlerimizin çoğunluğu ve değerli hukukçularla birlikte Yargımızın büyük bir kesimi ilericidir. 

Zamanında Kıbrıs Rum mülklerine tapu çıkartmanın büyük bir hata olacağını söyleyen iki hukukçu vardı: Oktay Feridun ve Naci Talat Usar. Bu iki değerli insan siyasi yönetimi ve toplumu uyarmıştı. Yıllar sonra ne kadar haklı çıktıkları bugün ortadadır.

Bu girizgâhı dünkü Hakların Korunması İnisiyitafi’nin düzenlediği eylem için yapıyorum. İşveren örgütlerinin çıkarlarını korumak için, bazıları Sri Lankalı olsa da çalışanları ile birlikte sokağa dökülmesini anlıyorum. Nihayetinde menfaat grupları kâr marjlarını korumak ve olabildiğince kârlarını artırmak için meslek odaları ve birlikler kurar ve örgütlenirler. 

Müteahhidi, emlakçısı, ticari erbabı, otel işletmecisi ve sanayicisi ile sermaye sahibi birlik ve odalar çıkarları daha fazla zedelenmesin hesabıyla Kıbrıs Rum siyasi liderliğine tepkilerini elbette gösterecektir.

İnisiyatifi oluşturan meslek odaları ve birlikler arasında yerini şaşırmış olan tek yapı Kıbrıs Türk Barolar Birliği değil midir? Kıbrıs Türk Barolar Birliği sadece avukatları temsil eden ve haklarını savunan mesleki bir topluluk değildir. Fasıl 2 Avukatlık Yasası uyarınca avukatlar ‘Mahkeme mensubu sayılır.’ Yüksek Adliye Kurulu’nda temsilcisi de olan Barolar Birliği, Yüksek Mahkeme Başkanı’nın seçilmesinden, Yargıçların atanmasına kadar Yargı’da söz sahibidir ve Yargı’nın etkin bir parçasıdır. 

Barolar Birliği, uyuşturucu ticaretinden elde ettiği kara parayla kuzeydeki Kıbrıs Rum mülklerinde inşaatlar yapmış olan İngiliz Garry Robb’un ve şirketinin temsilcisi bir hukuk bürosunun avukatı tutuklanıp serbest bırakıldı diye ticari oda ve birliklerle ortak hareket ederek, çıkar gruplarının sözcülüğünü yapamaz. 

Başvuru yapan Kıbrıs Rum mülk sahiplerini tazmin edecek Taşınmaz Mal Komisyonu’na kaynak sağlayabilecekken sağlamayan sermaye odalarının çıkarlarını savunan bir Barolar Birliği ilericilik misyonunu yerine getirebilir mi? 

Kıbrıs Rum mülklerinden ve Kıbrıslı Rumlara sundukları ürün ve hizmetlerden en çok fayda sağlayan sermaye çevrelerinin ısrarla yıllardır kaynak yaratmadığı, kaynağı yok denecek kadar az olan bir Taşınmaz Mal Komisyonu gerçeği kabak gibi ortada duruyor. 

Dünkü eyleme katılan K.T. Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı ‘Mülkiyet sorununun Taşınmaz Mal Komisyonu aracılığı ile çözülebileceği’ni söylemekle kalmadı, bu mealde bir açıklamayı Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne ve AB’ye göndererek büyük bir sorumsuzluğa imza atmaktan da çekinmedi.

Esendağlı BM’ye ve AB’ye inisiyatif adına gönderdiği açıklamada, Kıbrıs Türk tarafı iki devletli çözümü savunmuyormuş gibi Annan Planı referandumu ve Crans-Montana müzakereleri sürecinden bahsedebildi.

Hatırlayalım: Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan Kıbrıs’ta iki devletli çözüm şiarını ilk kez 1 Eylül 2014’te zikretti. Türkiye son 10 yıldır iki devletli çözümü savunduğu için 2020’de Ersin Tatar Cumhurbaşkanı oldu. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği 2019’da Kapalı Maraş’ın açılması için henüz sadece envanter çalışmaları başlatılmışken Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 550 numaralı kararına bağlı olduklarını açıkladı. 11 Mayıs 1984 tarihli BMGK’nın 550 numaralı kararı ne diyordu? "Güvenlik Konseyi, Maraş'ın herhangi bir bölümüne kendi sakini dışındaki insanların yerleştirilmesi çabalarını kabul edilmez olarak niteler ve bu bölgenin BM yönetimine devredilmesi çağrısında bulunur." 

Esendağlı, 2019’dan bu yana Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının BMGK kararına uymadığını resmi açıklamalarla dile getiren BM’ye ve AB’ye, ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından etkili bir yol olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun etkin bir karar mekanizması sağlamaya devam ettiği’ni duyuruyor. İşine gelmeyen Birlemiş Milletler kararlarına uymamak, işine gelen AİHM kararlarını savunmak ancak siyasilerin ya da ticari grupların bir stratejisi olabilir. Hukuk sisteminin bir parçası olan, uluslararası hukuka saygı göstermesi gereken hukukçuların birliği BM’ye ve AB’ye böyle bir açıklamayı gönderme sorumsuzluğunda nasıl olabilir?

Çözüm için Kıbrıs Türk tarafının ‘sürekli ve samimi çabalar’ gösterdiğini iddia eden Esendağlı, Kıbrıs Türk liderliği BM’nin ve AB’nin reddettiği iki devletli çözüm politikasını gütmüyormuş gibi ‘kapsamlı bir çözüme ulaşılamamasının büyük bir üzüntü kaynağı olduğu’nu belirterek ve ‘uluslararası hukuka bağlı kalmaya kararlıyız’ diyerek bir yalan rüzgârı estirebileceğini mi sanıyor?

Düne kadar BM ve AB nezdinde işveren örgütleri ile Kıbrıs Türk Barolar Birliği bir ve eşit değildiyse de, Hasan Esendağlı’nın akla durgunluk veren girişimi sayesinde dünden itibaren artık Barolar Birliğimizin uluslararası saygınlığı yerle bir edilmiştir diyebilir miyiz?

Karlıdağ’da buz satmanın hukuk dışında başka nedenleri olabilir mi?

Öğretmenlerin ilericiliğinden bahsetmiştim. İlerici öğretmenlerimizden Arif Hasan Tahsin’i son gördüğümde tarih, 11/11/2010’du. Geçenlerde gözüm dolarak bana imzaladığı ‘Yakın Geçmişimizin Bir Özeti’ne bakarken, ilk okuduğumda çok ilgimi çekmiş bir pasajı tekrar okudum. 

Arif Hoca kitabında, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasında Osmanlı döneminden kalma bir ‘esir Rum toplumu’, ‘esir alan Türk toplumu’ pozisyonu olduğunu, Kıbrıslı Rumların 1955’e kadar bu psikolojik durumdan çıkamadığını yazar ve örnekler verir. 1955 öncesinde Kıbrıslı Türkler bir Rum köyüne gidip adam dövüp, terbiyesizlik yapıp ağızlarının payını almadan geri dönebiliyordu çünkü ‘Rum toplumu sinmiş bir toplumdu’. 1955’te Lefkoşa’da silahlar patlamadan önce bir grup Türk Uzunyol’daki vitirinleri kırmış, adam dövmüş ve hiç karşılık almadan geri dönebilmişti. 

Arif Hoca’ya göre, EOKA’yla Kıbrıslı Rumların 1 Nisan 1955’teki İngilizlere yönelik saldırıları ‘İngilizden kurtulmaktan çok Osmanlı idaresinin yarattığı Türk toplumundan kurtulma hareketi’ idi. Başpiskopos Makarios’un deyimiyle ‘Müstevlilerin artıkları’ndan kurtulmaktı hedef. Makarios, Kıbrıslı Türklerin 'istilacıların', yani 'Osmanlıların artıkları' olduğunu iddia ediyordu. Bu yüzden o dönemin Kıbrıslı Türk toplumu ‘Evvela İngilizi temizleyecekler, sonra da bizi’ teşhisini yapmıştı. Böylesi iki toplum için ‘en iyi barınak Avrupai demokratik yapıdır’ Arif Hasan Tahsin’e göre. 

Türkiye ile birlikte ‘Avrupai demokratik yapı’dan bu kadar uzaklaşırken, ‘Kıbrıslı Türklerin yok olmaları gailesini güden her türlü girişimin karşısında duracağı'nı söyleyen inisiyatif çıkarlarını korumak pahasına ateşle oynayabilir. Barolar Birliği Başkanı'nın objektif ve soğuk olması gereken hukukçu sorumluluğunu bir yana iterek yersiz ve gereksiz bir subjektiflikle, hatta kontrolsüz bir hırsla yanan ateşe körükle gitmesinin ağır, belki de çok ağır bir bedeli olacaktır. 

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın