7 Ocak erken seçimi politikacıların halktan bağımsız, halka rağmen bir tür kast sistemi kurduğunun kanıtı olarak tarihe geçecektir. Politikacı isterse yasası henüz geçmeden seçim kararı alır, dilerse bütçesiz devlet yönetir, arzu ederse meslek örgütlerinin seslerine kulaklarını kapatır.
Babadan/anadan oğula, kıza, toruna geçen politik kast çıkarları için anında birleşip iktidarı ve muhalefeti el ele, birlikte güzel günlere yürüyebilir. Sonunda filler birleşir, çimenler daha da ezilir... Hoş, fil mil deyince bizimkiler İngiltere’yi, Fransa’yı falan yönetiyorlarmışcasına iyice kurumlanıyorlar. Benzetme sadece...
Dışa bağımlı bir KKTC’yi yönetmekteki bu sevda, gözleri bürümüş bu inanılmaz hırs nelere kadir...
Maaşın yanı sıra 5 katını iş takibinden kazanmak mı, bakan koltuğuna oturmak için yıllardır dövünenlerin daha sağlam gelir elde etme kaygıları mı yoksa dairelerin koltuklarında ona buna emir yağdırma egosu mu?... Hepsi bir arada herhalde...
Sadece kendi kastını ve kendi geleceğini düşünenlerin ülkedeki ekonomik krizden mağdur olanların daha da zora girmesi ile bir alıp veremedikleri yok pek tabii. Ölsünler gayri, biz yaşayalım, çok daha iyi yaşayalım da gerisi vız gelir diyebilen bir ruh hali...
Onlarca yasa yıllardır Meclis’te beklerken işine gelince 1 haftada hızla seçim yasası geçirebilen bir Meclis ve o Meclis’i oluşturan vekillerin çoğu devleti kendi beklentilerine göre yönettiklerini bir kez daha ispat ettiklerine göre yurttaşın mevcut politikacıların çoğu ile ülkenin bir arpa boyu yol kat edemeyeceğini sandıkta göstermesi gerekecek.
Araştırma şirketleri hangi partinin ne oy alacağını ölçmeye çalışadursun, yurttaş sistemin politikacılara çalıştığını görüyor ve usandıkça de-politikleşiyor. Şüphesiz de-politikleşme seçime katılımın düşmesine neden olacaktır. Çok büyük ihtimalle 7 Ocak seçimlerine katılım, oluşan bezginlikten nasibini alacak ve belki de tarihin en düşük sandık katılımı ile gerçekleşecek. Malum, Kuzey Kıbrıs’ta son dönem yaşananlar başka bir ülkede cereyan etse halk çoktan ayaklanmış olurdu. Toplum tepkisini bir araya gelip gösteremiyorsa içinde birikenler ya sandıktan beklenmedik sonuçlarla dışarıya çıkacak ya da sandığa gitmemek şeklinde kendini gösterecek.
Yasa dışı pek çok olayın ve gelişmenin birbiri ardına yığıldığı bir dönemde toplum kendisini yalnız, korumasız ve ürkmüş hissediyor ancak iktidarın büyük ortağı ve ana muhalefet ortak çıkarları için tek renk, tek sınıf, tek dil, birleşik bir cephe halinde, şoka girmiş topluma bir şok daha yaşatmaktan çekinmiyor.
İlginçtir... Geçtiğimiz hafta ülkenin pek çok bölgesinden Lefkoşa Maratonu için LTB önünde bir araya gelen halkın mutlu olma ve bir arada olmaya olan ihtiyacı gözle görülür nitelikteydi. Ana caddelerde birlikte yürüyebilmenin, ‘bu sokaklar hâlâ bizim’ diyebilmenin anlık saadetiydi o... Hepimiz artık ayırdındayız ki ülkenin gerisinde bilmediğimiz, öngöremeyeceğimiz başka bir dünya, farklı bir hayat tüm acımasızlığıyla Kıbrıs’ın genelini tehdit ediyor. Sokaklar güvenilmez; bıçaklar saplanıyor, tabancalar ateşleniyor. Ticari hayat vahşileşiyor; verilen sözler yutuluyor, sözleşmelere uyulmuyor, kimin altından ne çıkacağı hiç belli olmuyor...
Ülkesi ellerinden alınmış gibi hisseden pek çok yurttaş yaratılan kirli dünyanın seçilmiş politikacıların onayı ile kurulduğunun farkında... Politikacı izinleri veriyor, yasaların dışına çıkabiliyor, yasa dışılıkla mücadele etmiyor ve ortaya çıkan rezalete batmış düzenin her nasılsa kendi eseri olmadığını iddia ediveriyor. Kim inanır...
Velhasılıkelam, oy avcılığına çıkacaklar tekrar; sinekkaydı traşları, temiz potinleri, bakımlı saçları, güler yüzleriyle... Bakan koltuğuna oturdular mı çoğu odasının kapısında bekletecek yurttaşı. Özel misafirler saatlerce ağırlanırken sade vatandaş için sekreterlerine ‘acil toplantı için arka kapıdan çıktı’ de diyecekler; sokakta karşılaşınca yüzünde pek mühim bir ciddiyet, uzaktan bir selamla yetinecekler ta ki gelecek seçime dek...
Kim inanır?
Yorumunuz