Fi dizisinin ilk bölümünü seyrettiğimde duydum Azra Kohen’in adını. Yazdığı kitap, ‘Fi’den uyarlanmıştı dizi... Çok okunan kitapların genellikle popüler olma telaşıyla yazılmış, çiğ ve sıradan bir yanı vardır diye düşündüğümden kitaplarını okumak yerine Kohen’in röportajlarını izledim önce...
Bir röportajında, ‘Kitapları yazmasaydım silahlanacaktım’ diyordu. Yazar olmadığından bahsediyor, derdini anlatmak için yazdığını belirtiyordu. Kitaplarını dileyenin ücretsiz, internetten indirebileceğini söylediği bir söyleşisini izledikten sonra, serinin 3 kitabını da indirdim ve 2 gün içinde, bazen oldukça sıkılsam da hepsini okudum.
Siyasetin, medyanın, kanaat önderlerinin, din bezirgânlarının ve uluslararası ‘saygın’ kuruluşların nasıl birbirleri ile ilişkili, tüm dünyayı uyuttuklarını anlatmakla kalmıyor; katılırsınız ya da katılmazsınız çözüm önerisini de ortaya koyuyor Azra Kohen. Üslubu bayağı keskinleşebiliyor bazen: ‘Liderleri takip eden sürülerin değil, ne istediğini, niye istediğini bilen, sahip çıkan bireylerin devrindeyiz! Beklediğiniz o lider her birimizde hayat bulana kadar, bu yağmaya seyirci kalma cehennemindeyiz! Hakkın yenmesini, adaletin bir fahişe gibi pazarlanmasını izlemeye mahkûm edileceğiz!’ dedirtebiliyor Pi’nin ana karakterlerinden birine...
Okuyucuya basit ama yüzlerce soruyu sorduruyor: Niçin Çernobil’de reaktör patlaması sonrasında 985 bin kişi ölmüşken Birleşmiş Milletler ölen sayısını ısrarla 50 kişi olarak açıklamaya devam ediyor? Neden nükleer santrallerin yakıtı olarak kullanılan Cesium 137 gibi radyoaktif maddelerin doğadan 300 senede temizlenemediği, radyasyonun bu süre zarfında her yere bulaşabileceği medyada manşetlere çıkmıyor? Diş macunu ve çeşme suyundaki florürün beyindeki epifiz bezinin kireçlenmesine neden olduğuna, florür kaynaklı kireçlenmenin depresyonun yanı sıra kişilerin karar verme yeteneklerini körelttiğine Avrupa Diş Hekimleri Odası dışında niçin kimse değinmiyor? Petrol, nükleer, doğal gaz gibi zehirli enerji üretmek yerine neden temiz enerji üretilmiyor? İnsanları sersemletmek ve duyularını yavaşlatmak dışında herhangi bir etkisi olduğu kanıtlanamayan anti depresanlar, doktorlar tarafından 100 milyondan fazla insana nasıl reçeteyle verilebiliyor?
İlaç şirketleri ile pek çok doktor işbirliği halinde mi?
Temsili demokrasi ve devlet nedir sorusuna Azra Kohen bir başka karakter üzerinden şöyle yanıt veriyor Pi’de: ‘Ben, benim adıma karar vermesi için kardeşime bile vekâlet vermezken bu koca topraklardaki milyonlarcasının hakkı, haklarımızın tamamı, hiç tanımadığımız birilerine teslim. İşte bu da bugün, bu ülkede uygulanan temsili demokrasinin özü; yani aslında halkın seçtiği değil, bir tek kişinin seçtiği ve adını da milletvekili koyduğu hiç tanımadığımız adamlar bize ait olanı kendi aralarında paylaşıyorlar. Aslında temsil, demokrasi denilen şey seçilmiş diktatörlüktür’.
Devlet içinse yine Pi’de: ‘17 milyar değerindeki petrole beş buçuk kat kâr koyup 93 milyara halkına veren bir devleti nasıl durduracağız? Sadece petrolden 76 milyar kâr ediyorlar. Hele elektrik! 16 milyara mal edilirken 77 milyara satılıyor bize. Dünyanın en pahalı elektriğini alan tek halkız biz! Güneş enerjisini devreye soktuğun anda bir düşün, devletin, hatta tüm devletlerin doğal gazdan, elektrikten, petrolden, halktan aldıkları haracı, milyarları keseceksin. Bizimkisi gibi küçük bir ülkenin halkı bile yılda 185 milyar kazandırıyor hükümetine ve bunu okul, yol, baraj yapmak için de kullanmıyorlar. Bu para halktan toplanıyor ve örtülü ödenek adı altında yok oluyor, bu lanetli sistemde köşe tutmuşlara, halkın gardiyanlarına gidiyor. Hesabını bile soramıyoruz!’ diyor.
Azra Kohen, kitaplarını okutmak için cinselliği kullanması, bilimsel uzay ve madde tahayyülü ile kutsal kitaplar arasındaki çelişkiyi yok sayması, yer yer cinsiyet ayrımcılığını körüklemesi, kitaplarının yüzeysel karakterleri ve boşluklarla dolu olay örgüsü vb. pek çok konuda eleştirilebilir fakat tüm haklı kritiklere rağmen düşündürücü olduğu yadsınamaz. Kohen bu nedenlerle de yazar olmadığını sıklıkla ifade ediyor olmalı...
Yorumunuz