Görünür çevre kirliliğinde şampiyonluğa doğru hızla koşuyoruz. Görünürün yanında görünmeyen elektromanyetik kirlilik ve etkileri de tartışma konusu. Sürekli konuştuğumuz cep telefonlarından, mikrodalga fırınlardan, baz istasyonlarından, wi-fi bağlantılarından, İngiliz üslerindeki dinleme tesislerinden, data ve ses kaydeden deniz altındaki fiber optik kablolardan bedenimize, zihnimize ve özel hayatlarımıza gözle görülmez şekilde sızan o muhteşem teknolojik dalgalar…

Dinleme deyince eski CIA ve Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) çalışanı Edward Snowden’ın sızdırdığı belgelerde, İngilizlerle Amerikalıların dünya genelinde Echelon dinleme sistemi dışında fiber optik kablolarla da her türlü konuşma, mail ve faks iletişimini kaydettiği iddialarını anımsatmakta fayda var.

Mobil telefonla konuşmakta Avrupa’dan ve ABD’den oldukça ileride olduğumuza ve her yerde wi-fi şifresi sorduğumuza göre elektromanyetikle aramızın çok iyi olduğu ortada.

Elektromanyetiğe olan düşkünlüğümüz, 3G’nin önce Ada laboratuarında deneyimlenip sonra Türkiye’de yayına girmesine bile sebep olmuştu. Halbuki bir şeyin ilki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde deneniyorsa o şeyin risk analizlerinin yapıldığını hemen kestirebilmeliydik. Türkü, Avrupa işi, Amerikan’ı, şimdilerde Rus’u dahil envaiçeşit sosyal mühendisliğin denendiği bir ülke için teknolojik tecrübenin ilk adresi olmak şaşırtıcı değil kuşkusuz!

Oysa dijital yoğunluklara, elektromanyetik dalgalara dikkat kesilmek gerekiyor: Baş ağrısı ve migrenle başlıyor, sinirlilik uykusuzlukla devam edip ve en kötüsü beyin tümörüne kadar gidiyor. Ancak bu konudaki bilgi kirliliği had safhada.

Geçenlerde Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Kurumu’nu ziyaret ettim. BTHK’nın sertifikalı uzmanları ülke genelinde ‘SRM 3006 EM Alan Şiddeti Ölçüm Cihazı’ ile bölge bölge elektromanyetik alan şiddetini ölçüyor. Selvilitepe ardından Girne, Kuzey Kıbrıs’ın elektromanyetik alan şiddeti açısından yoğun bölgeleri... Gelin görün ki bu yoğunluk dünya standartlarının ortalama en düşük limit değerinin çok altında. BTHK, Dünya Sağlık Örgütü’nün ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün resmen tanıdığı Uluslararası İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyondan Koruma Komisyonu’nun (ICNIRP) belirlediği sınır değerlerinin dörtte birini aşmayacak şekilde kurulum yapılmasına izin veriyor. ICNIRP’tan referans alınan en düşük ortam limit değeri 28 V/m iken Girne’de en yüksek ölçülen değer 9.73 V/m. Selvilitepe’de, 19.05 V/m. Emisyon noktası olmakla birlikte Selvilitepe’deki değer de ortalama limit olan 28 V/m’nin altında. GSM içinse ortalama limit değer 41.25 V/m iken baz istasyonu başına limit değer Kıbrıs’ta 10.23 V/m.

Dolayısıyla baz istasyonlarından çok kulağımıza neredeyse yapıştırarak konuştuğumuz cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgalar bedenlerimize nüfuz ediyor. Bebek ve çocukların cep telefonlarından, wi-fi’dan ve modemden uzakta tutulması gerekirken çocuklarının eline cep telefonu veren ailelerden geçilmiyor.

Meselenin bir diğer yüzü de ilgi çekici: Evlerinin veya apartmanlarının çatısını baz istasyonu olmak üzere kiralayanlarda gözle görülür artış, diğer ev sahiplerinin iştahını kabartmaya başladı. Ortalama ayda 800 TL’den, yuvarlarsak senede 10.000 TL’lik bir kiralama piyasası oluşmuş durumda. Döviz kurlarındaki artış ve ekonomik kriz ev sahiplerinin GSM firmaları önünde sıraya girmesine neden oluyor. Kiralar sterlin olabilir ama kiracıların pek çoğu TL kazanıyor. Kur artışı nedeniyle kiracılar ev sahiplerini TL’ye geçirmeye zorlarken ev sahiplerinin aldığı banka kredileri ise çoğu kez döviz üzerinden. Çareyi ekstra gelir elde etmek için GSM operatörlerinin kapısını aşındırmakta bulan mülk sahipleri, görüntü kirliliğine neden olan baz istasyonlarını evlerinin çatısına diktiriyor. Kendilerinin yaşamadığı fakat kiraladıkları ev ya da apartmanlardaki baş ağrısı ve yorgunluk gibi elektromanyetik alan etkileri ise kiracıların derdine dönüşüyor.

Tam bir KKTC gerçeği...