Yazılar

Damarın rengi

Kırmızı kanın dolaştığı damarın, gözümüze mavi ya da yeşil görünmesi… Gökyüzünün esasen siyahken masmavi uzanması… Güneşin bembeyazken her sabah sarıya kaçan renklerde yükselmesi… Hepsi nasıl da büyük bir aldatmacadır…

İnsan gözü gördüğü, görebildiği renklerle sınırlı. Atmosferde mavi dalga boylu ışık gazlar tarafından diğerlerine göre daha çok emilmese gökyüzünün gerçekteki gibi simsiyah olduğunu algılayabilir; güneşinse uzaydan bakıldığındaki gibi bembeyaz haline gülümserdik her gün... Fakat biz, insanlar, ışınların oyununda, bize yansıdığı kadarını görebiliriz. Kana kırmızı rengi veren hemoglobinin geçtiği damarı mavi, bazen yeşil renkte algılarız. Mavi ışık gelir çarpar vücudumuza ve zor dağılır, az saçılır. Nihayetinde damar sırf ışığın dalga boyunun yüksek enerjisinden maviye, yeşile bürünür. Aldanırız. İçinde kanın yolculuk yaptığı damarların mavi ya da yeşil renge çalmasına hayret ederiz.

İngiliz aristokratlarının damarlarında mavi kan aktığına inanılırmış eskiden… Orta Çağ Avrupa’sında tarla biçen kölelerin güneş altında tenleri kararırken çiftliklerinden, şatolarından dışarı çıkmayan ve güneşten kaçan soyluların bembeyaz tenlerinde damarlar mavi ile yeşil tonlarında görününce köleler nereden bilsin… Soylu sınıfının damarlarında akan kanın renginin mavi olduğunu sanırlarmış… ‘Mavi kan’ deyiminin ortaya çıkışı da böyle olmuş…

Eski bir belediye başkanının derdi tekrar seçilip emekliliğinin eksik son 2 senesini de tamamlamaktır belki ama iş yapmak üzere iktidarı talep ettiğini sanırız. Bir başkası müdürlük maaşını almak üzere dilekçe yazdığı gibi ikramiyesini artıracak, emeklilik maaşına 1.500 TL daha ekletecektir ancak biz bunları bilmeyiz. İktidardayken kimin kaç ekstra mülkü daha nasıl satın alabildiğini ne sorgularız ne de peşini kovalarız. Görünenle gerçek farklıdır, gerçeklerle uğraşmayız.

Politikacı kliğinin koltuğa oturdu mu damarlarından mavi kan akıyormuşcasına kurumlanması, mesafeli tavırları ile eski halinden eser kalmaması perde gerisinde döndürdüğü dolapların ‘devlet ciddiyeti’ kisvesinde görünmez kılması çabasındandır. Sadece kendi çıkarlarına duyarlı bu güruhla, bedavaya arazi üzerine çöken ve kendilerini ‘Kıbrıs fatihi’ zanneden bazı yatırımcıların benzerlikleri şaşırtıcıdır.

Hakikaten memleketi için yüreği çarpan birkaç siyasi dışındaki her partiye çöreklenmiş politikacı hizbi bunca rezaletten sonra hâlâ sandıktan çıkabilecekse, toplumun vardığı noktaya üzülmek dışında yapabileceğimiz çok şey de kalmamış olacak.

Toplumsal dönüşümün gerçekleşmediği koşullarda çözümün umut kapısı niteliğini koruması çok düşündürücüdür. Çözüm ve barış mücadelesi, mevcut politikacı kliğinden siyaset temizlenmeden lafta kalmaya devam edecektir. İktidara koşmanın amacı henüz bakan olamamışların bakanlığı tatmasını sağlamak, eskiler yanında yenileri bakan maaşları ve emeklilik ikramiyeleri ile ihya etmek olduğu sürece, politika rüşvetle ve kayırmacılıkla kirlendiği müddetçe çözümün bir hayal olduğunu göremiyor; Birleşik Kıbrıs idealine ulaşılamayacağını fark etmiyoruz. Her nasıl olacaksa çözüm olacak, 2 günde siyasetçilerimiz ve halkımız sihirli bir değnekle değişecek ya...

Hatırlarsınız, Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde 1962 yılında, Ankara’da İnönü Makarios’la görüşür. Bu görüşmede Makarios’un İsmet İnönü’ye Türk yönetimi hakkındaki eleştirilerini sıraladığını ve bu eleştirilerin başında Türk tarafının vergi ödemekten kaçınmasının ve belediyelerin iyi çalışmamasının geldiğini unutmuş olamayız. Hoş, Makarios’un maksadı Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilmesine zemin hazırlamaktır ama olsun Kıbrıs’ın birleşik olduğu geçmişte vergi ödemediğimiz, belediyeleri iyi yönetemediğimiz eleştirileri haksız mıdır?

Damarlarımızdan akan kanın mavi ya da yeşil olabileceği sanrısından bir an önce uyanmadan ve sistemin topyekûn değişmesinin çözüm ve barışın kalıcılığının ön şartı olduğunu görmeden ‘Birleşik, Federal Kıbrıs’ kavramı umut tacirliğinden başka bir şey ifade etmeyecek.

Ne aristokratız ne de kimseye köle olabiliriz... Değişimin önünü açacak olan da ne çözüm ne AB ne de yeni bir lider; sadece bu ülkede yaşayan bizleriz.

Yani ‘çözüm olsun da bakarız’ la olmuyor...

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın