Kıbrıs sorunu çözüm müzakerelerini Rusya’dan bağımsız okuyamayacağımız bir dönemde, Mont Pelerin’e gidilmesi bir umut mu yoksa umutsuzluk mudur?
Türkiye, FETÖ darbe girişiminde sonra ABD’ye ateş püskürür ve Rusya’ya Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarından sonra ikinci kez bunca yaklaşırken, Kıbrıs’ta Rusya’dan ayrı bir AB ve ABD projesi amacına ulaşamaz. Bölgede gittikçe güçlenen, Türkiye’nin ve Güney Kıbrıs’ın müttefiki bir Rusya, Kıbrıs sorunu çözüm müzakerelerinde hiç olmadığı kadar ağırlık sahibidir bugün.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rusya ile ilişkileri öteden beri çok güçlü. Bizde ise tersine, Talat’tan bu yana Amerika’nın pek sevdiği liderlerimiz görüşmeleri yürütüyor. Buna rağmen Mustafa Akıncı’nın gelişmeleri doğru okuyacak bir lider olması, İngilizce’den sonra Rusça’yı da öğrenmesine neden olabilir. Rusça’yı sökmek zor olsa da…
Rumlar, Rusya gözünde öyle pek hafif de değiller. Türkiye’nin Rusya’da yaptığı yatırımın toplamı 10 milyar dolarken Rumlar, Rusya’da 94.5 milyar dolar yatırım yapmış durumdalar.
İki ülke arasındaki çifte vergiden muaf yatırım anlaşmaları, bu rakamın büyük bir kısmını aklanan kara paraya dayandırsa bile… İki Ortodoks ülkenin finansal, dinsel, kültürel ve stratejik birliktelikleri zaten yadsınamaz.
Rusya’nın Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra BM Güvenlik Konseyi’ndeki, 11 Mayıs 1993 tarihli ilk vetosu Kıbrıs sorunuyla ilişkilidir. 1994’teki Bosna ile ilgili vetosundan yıllar sonra, 21 Nisan 2004 tarihinde verdiği 3. veto da Kıbrıs sorununa ilişkindir. Rusya, Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak konu Kıbrıs’a gelince Rumları da korumak üzere veto bayrağını çekmektedir kısacası.
Kıbrıs sorunu çözüm müzakereleri tarihi boyunca Türkiye’nin Rusya’ya bu kadar yakın olduğu hiçbir döneme rastlanmaz. Dolayısıyla gözlerimizi AB ve ABD’den çok daha fazla Rusya’ya çevirmek zorunda olduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Rusya’nın 56 yıldır Kıbrıs Cumhuriyeti’nin en büyük destekçisi olduğu gerçeği ve yakınlaşan Türk-Rus ilişkileri çözüm parametrelerine hiçbir şekilde olumsuz yansımaz.
Yeni bir dünya kurulurken, bu dünyanın geleceğini ABD’den çok Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in Amerikan hegemonyasına karşı kurduğu BRICS belirlemeye kalkışacak. Güney Afrika’nın ardından Endonezya’nın da BRICS’e katılacağı bu iktidar savaşında, Türkiye’nin de gönlü BRICS’e dahil olmaktan geçiyor.
AB’nin sallanmaya başladığı, ABD’nin her geçen gün inanırlılığını ve güvenirliliğini yitirdiği güç hesaplaşmalarının tam ortasında, Rusya’nın hem Güney Kıbrıs hem de Türkiye ile ilişkilerinin vardığı olumlu nokta, Kıbrıs’ta hiçbir şeyin daha fazla geri gidemeyeceğinin göstergesidir.
Böylesi bir siyasal ortamda, meclisimizin acilen yapması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
Rus kadınlarına ‘Nataşa’ diye hitap eden münasebetsizlere cevaben ‘Rus kadınlarının ayrımcılığa uğratılmasına karşı yasa tasarısının hazırlanması. Gece Kulüplerine Rusya’dan kadın ticareti yapılmasının
yasaklanması. Başka ülkelerden seks ticareti için çok daha fazla kadın getirilmesini iktidarımız her şartta, nasıl olsa destekleyecektir! İngilizlerle İngilizce pratik yapanlara kelime başına 2 Şilin (24 Peni) ceza verilmesi; Ruslarla Rusça pratik yapan her yurttaşa sözcük başına 2 Ruble ödül verilmesi. Tabela reklamlarında viski yerine votka içiminin teşvik edilmesi. Güvenlik soruşturması sonraya bırakılan hukuka aykırı vatandaşlıklarda
önceliğin Ruslara verilmesi.
Amerikalıların uğramadığı, İngilizlerin çoktan terk ettiği emlak pazarımızda, Ruslara satılan her mülk için emlakçıların vergiden muaf tutulması. Üniversiteli genç kızlardan düşük maliyetlerle yumurta topladığı ileri
sürülen bazı tüp bebek merkezlerinde Ruslardan yumurta toplanmasının özendirilmesi, Rus yumurtalarının itinayla dondurularak esmer neslimizin sarışınlığa terfisine hız verilmesi. Nasıl doktor yetiştireceklerine şaibe ile yaklaşılan üniversitelerimizin yakın gelecekteki olası hasta katliamını önlemek üzere tıptan önce Rus Dili ve Edebiyatı bölümü açmalarına devlet teşviki verilmesi…
***
Anket şirketlerinin aksine, ABD’de Donald Trump’ın kazanacağını öngörenlerin bağımsız bir kuruluş ve bağımsız bir tarihçi olması ilgi çekici. Democracy Institute ve siyaset tarihçisi Allan Lichtman’ın kamuoyu araştırma şirketlerinin tam tersi sonuçlara ulaşması, araştırma şirketlerinin ticari kaygılarla hareket ettiğini kanıtlıyor. Brexit’de de doğru tahminde bulunan Democracy Institute, Afrikalı Amerikalıların seçime katılımında düşüş olduğunu öne sürmüş; kurumun başkanı Patrick Basham, bu faktörün Clinton’ın şansını azalttığını ifade etmişti.
(Bkz. https://www.scribd.com/document/330439467/DI-USA-Poll-Release-7-Nov-2016#from_embed)
Yorumunuz