Yazılar

Böyle protokol ne görüldü ne duyuldu!

Hasan Taçoy açıklamadı madem, biz açıklayalım...

Yozlaşmayı en basitinden 'kamu gücünün özel çıkar için kötüye kullanılması' olarak tanımlarsak, KKTC’de biçimlenen örneğinin III. Dünya ülkelerindeki kadar seviyesizleştiğini söyleyebiliriz. Alenen, utanmaksızın, korkmaksızın… Avrupa’ya özenmek bize 3 beden küçüktü zaten, bu geniş yoz bedenle neresine sığacaktık… KKTC penceresinden Batı demokrasisinin, Avrupa değerlerinin hayalini kurmanın bedelleri ağırdı: Düzen isterdi, hesap verebilirlik gerektirirdi, kara parayı defederdi, usulsüzlüğün tespitiyle istifa etmeyi şart koşardı.

Otoriterlik, yolsuzluk, ırkçılık, hamaset ve erkek egemenliği ile karakterize anavatan penceresinden bakmanın, günü kurtarıp geleceksizleşmenin faturasının ise çok düşük maliyetli, yüksek kârlı olacağı sanılıyordu. Kimse hesap vermeyecek, çalan zenginleşecek, seçilmişi istifaya zorlayacak bir muhalefet ve medya bırakılmayacaktı. 

Heveslendikleri yerde ne oluyorsa burada da aynısı oldu: Üniversiteler, turizm derken inşaat da çöktü. Asarım keserimle sindirmek de denendi, ters tepince susuldu ancak yolsuzlukta Pakistan, Bangladeş veya Nepal’e doğru hızla geriliyoruz.

Neredeyse kötü olmanın erdemden sayılacağı, yüzüne bakarak yalan söylemenin ahlaksızlık kriterlerinden çıkarılacağı bir toplumsal yozlaşma felaketine sürükleniyoruz. Yine de bize güç vermesi gereken kazanımlarımız var: İçinde harikülade değerler barındıran Mali Polisimiz ve Yargımız gibi. 

Yoz siyaset negatif sayılar misali, yazdırılan naylon delege rakamları büyüdükçe başındaki eksi işaretiyle daha da küçülüyor. İşine gelmeyen soruları duymazdan gelen, açıkça çalmak için siyasete girdiğini gizleme ihtiyacı duymayan siyasi figür sayısı ise pozitif yönde artıyor. 

Haliyle merak ediyorum, soyguncuları istikrarlı bir şekilde seçenlerin hırsız olduğunu mu düşünmeliyiz? Öyleyse kabahatli olan seçmenlerdir diyebilir miyiz? Hırsızları, kendilerine daha fazla çalma fırsatı yaratmaları için Meclis’e gönderenler en büyük suçu işlemiyor mu? 

Sabah akşam Meclis’teki yoz vekilleri ve bakanları eleştiriyoruz. Gökten zembille Meclis salonuna indirilmiyor ya bu zatlar, seçenleri olmasa kimi temsil edebilirler? Orada, tam da böyle iş birlikçi vekillerin olmasını isteyenler var ki aynı milletvekilleri ne yolsuzluk yaparlarsa yapsınlar seçilmeye devam ediyorlar. Temsilciler kalitesiz ve seviyesizse, bu, toplumun değer yargılarının eridiğinden başka bir şey göstermez. 

* * *
UBP Lefkoşa milletvekili Hasan Taçoy’un Çalışma Bakanı olarak görev yaptığı dönemde birlik ve odalarla imzalanan iş birliği protokollerine değinmiştim geçenlerde. Devletin yetkilerinin Anayasa’ya ve çalışma yasa, tüzük ve yönetmeliklerine aykırı olarak bir dizi sektör temsilcisine devredildiğini yazmıştım.

Ucuz maliyetli iş gücünü ‘III. Dünya ülkesi vatandaşları’ üzerinden kolaylıkla temin etmeyi amaçlayan bu protokoller, Taçoy’la işveren birlik ve odaları arasındaki anlaşmayla yasaları devre dışı bıraktı.

Fakir III. Dünya ülkesi yurttaşlarının sırtından yasaları delerek daha fazla kâr etmek isteyenleri durdurması gereken devlet, Çalışma Bakanlığı’nın yabancı uyruklu işçilerle ilgili işlemleri yapma yetkisini işveren kuruluşlarına devretti. 

Dünyanın neresinde işveren örgütlerinin yabancı işçi istihdam başvurusu ve ön izin başvurusu aldığı, yatay geçiş, çalışma izni ve çalışma izni uzatma gibi diğer işlemleri yaptığı görülmüş? Özel sektör temsilcileri olan birlik ve odalara, devletin bakanlığının yapmakla yükümlü olduğu bir görev nasıl devredilebilir?

‘Sonsuza kadar yaşayacak KKTC Devleti’, işverenlerin önlerine koyduğu ön izin başvurularını mühürleyen bir mühürcü başı mıdır? Çıkarları olmasa devletin işini işveren birlikleri üstlenir mi sizce?

Bu protokoller, işverenleri her III. Dünya işçisi başına 1.000 ila 1.200 Euro arasında değişen meblağları bankada bloke etme zorunluluğundan kurtarmak için tasarlanmadı mı? Öyle olmasa, protokollerde neden çalışma izninin iptalinde veya devletin işçinin ülkesine geri gönderilmesine ilişkin bir karar alması halinde, birlik veya oda üyesi şirketten ödemenin alınıp Bakanlığa ya da Daire’ye ödeneceği belirtilmiştir?

Birlik ve odaların Bakanlığa gösterdiği teminatın, üye şirketin getirttiği işçinin ülkesine dönüşü için uçak masraflarını ödememesi halinde bozulabileceğine dair bir madde neden protokollerde yer alıyor?

Hasan Taçoy zamanında imzalanmaya başlanan bu protokoller, 26/6/2006’dan bu yana, III. Dünya ülkesi işçilerinin her biri için işveren tarafından bankalara teminat yatırılması ve her sene masrafları ile bloke edilmesi uygulamasına aykırıdır.

Bu teminatların büyük bir kısmının üye şirketler tarafından birlik ve odalara ödenmediği, yabancı işçinin dönüş uçağı masraflarına dair herhangi bir blokenin olmadığı doğru mudur? Teminatı sunan birlik veya odadır ama bu da göstermelik midir? Ancak üye işyeri çalışanın uçak masraflarını karşılamadığında ve ayrıca birlik/oda üye adına ödeme yapmadığında teminat bozulabilecektir. O halde birlik veya oda üyesi olmayan diğer işverenlere neden halen banka teminatı alma uygulaması zorunludur? 

Bir işyerinin yabancı işçi çalıştırma kapasitesi denetlenmeden, kotasını aşsa da dilediği kadar yabancı çalışanı ülkeye getirmesine olanak tanıyan bu iş birliği protokolleri, devlet eliyle insan kaçakçılığına açık kapı bırakmıyor mu?

Bakanlığın ve Çalışma Dairesi’nin III. Dünya ükelerinden işçi getiren işyerlerinin işçilere yeterli ve sağlıklı barınma yeri sağlayıp sağlamadığını özel sektör temsilcilerinin iyi niyetine ve insafına bırakan bir devlet olabilir mi?

İnanamayacaksınız ama bu prokollerde KKTC’de yerli iş gücünün istihdam edilebilirliğini artırmaya ve işsizliği önlemeye dönük göz dolduran, pek şirin, çok yereli koruyan maddeler bulunuyor.

Hasan Taçoy Bey, kalifiye olmadığı için günlük yevmiyesi genellikle 750 TL olan, teminatı ödenmeyen, çalışma ve sağlık koşulları denetlenmeyen III. Dünya ülkesi çalışanları Pakistan, Bangladeş veya Nepal’den gelecekken, şirketlerin en az iki katına yerli iş gücü çalıştırabileceğini düşünmüş olmalı!

Protokollerde, taraflardan birinin yazılı talebi olmaması halinde aynı şartlarla yürürlükte kalacağına dair bir madde de bulunuyor…

Western filmlerinde kötü karakterler nasıl kara duman yayan trenin gelişini beklerse, Teknecik Elektrik Santrali’nin kanserojen kara dumanının yaşamlarımızı tehdit etmesini tüm Meclis’in umarsız, öylece seyrettiği bir KKTC’ye bu protokoller az gelir, mühür vurma yetkinizi de patronlara devredin gitsin!

Taçoy duymadı. Taçoy görmedi. Taçoy okumadı. Taçoy yanıt vermedi. Peki bu iş birliği protokollerini imzalamaya devam eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sadık Gardiyanoğlu?

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın