Dünyada yapılan araştırmalar seçim dönemlerinden geçen ülkelerde sosyal medyanın kutuplaştırmayı arttırdığını gösteriyor.
Partizan medya kuruluşlarının savundukları görüşler de kutuplaşmayı artırıyor.
Sosyal medyanın kutuplaşma üzerindeki etkisini inceleyen Duke Üniversitesi’nden sosyoloji profesörü Christopher Bail, sosyal medyanın bölücü ve birleştirici rolünün incelenmesinin aciliyet kazandığına işaret ediyor.
Söz konusu ABD olduğunda, medyanın partizan bir medya olduğuna dikkat çeken Bail, toplumsal kutuplaşmada, duygusal ve ideolojik kutuplaşmaların belirgin etkilere sahip olduğunu kaydediyor.
Duygusal kutuplaşma, bir partideki insanların karşı partinin üyelerini hangi oranda sevmediğini ölçüyor. Duygusal kutuplaşmanın son 60 yılda daha da mesafeyi açtığı aktarılıyor.
İkinci bir kutuplaşma ise ideolojik kutuplaşma. İdeolojik kutuplaşma, aynı parti üyeleri arasındaki daha temel noktalardaki farklı görüşleri anlatmak için kullanılıyor.
Dr. Bail sosyal medyanın insanlar arasında özellikle duygusal kutuplaştırmayı arttırdığını düşünüyor ancak bu konuda dünya genelinde yapılan araştırmalar henüz çok sınırlı.
Bail'in 2018 yılında Twitter kullanıcıları üzerinde yaptığı bir çalışmada, insanların sosyal medyada kendilerininkinden farklı bakış açılarına defalarca maruz kaldıklarında, kendi bakış açılarını daha da güçlendirdikleri ortaya çıktı.
Her halükârda farklı görüşlere sahip sosyal medya kullanıcıları birbirlerinden her zamankinden daha fazla hoşlanmıyor ve artık çok daha az anlaşmaya çalışıyorlar.
Northwestern Üniversitesi'ndeki araştırmacılar tarafından tasarlanan ve kısa süre önce yayınlanan bir model ise ilgi çekici sonuçlara ulaştı. Bu son modelin yaratıcıları iki matematikçi. David Sabin-Miller ve Daniel Abrams, sosyal medya ve partizan medya ağlarının, içerikleri yaratacakları en büyük duygusal etkiye göre öne çıkarma eğiliminde olduklarını ve etkinin bulaşıcılığı ilkesine göre hareket ettiklerini savunuyor.
Sabin-Miller ve Dr. Abrams bu etkiye "itme" adını veriyor. Çevrimiçi hesaplarımızda aktif olduğumuzda veya partizan medyaya göz attığımızda kendi görüşlerimizi pekiştiren bakış açılarını tekrar tekrar görmenin “çekiciliğine” kapılıyor, karşıt bakış açılarından ise tiksintiyle uzaklaşarak, içeriklere veya yayınlara “itme” duygusuyla yaklaşıyoruz. Daha da önemlisi, bize karşıt görüşteki içerikleri gördüğümüzde hissettiğimiz tiksinti, kendi görüşlerimizi daha da güçlendirecek bir etki yaratıyor.
Sabin-Miller’e göre, sosyal medyadaki troller gibi kötü aktörler ideolojik bölünmenin her iki tarafında da rol üstlenerek, tartışmanın bir tarafını aptal gibi gösterirken, diğer taraftaki görüşleri küçümsüyorlar ve bunun insanlar üzerindeki etkisini çok iyi bildikleri için ya çekiyor ya da itiyorlar.
CNN kanalının ilk kuruluş aşaması hakkında yazdığı "Up All Night" adlı kitabında Lisa Napoli ise, aşırı partizanlığın Amerika'nın en eski gazetelerinin en temel özelliği olduğunu ve genellikle partizan yayın kuruluşlarının övdükleri politikacıların himayesine güvenirken rakiplerini küçümsediğini belirtiyor.
Kaynak: The Wall Street Journal/Christopher Mims
Yorumunuz