Yazılar

KKTC siyasal partileri kara paradan mı besleniyor?

Yerel seçimler üzerinden 40 gün geçti... Seçim bütçelerini açıklamayan siyasal partilerin ve bağımsız adayların, bütçelerinde kaynaklarını açıklamaya zorlandıkları kalemlere bir izahat veremediklerini mi aklımıza getirmeliyiz?

25 Aralık’ta yapılan yerel seçimlerin ardından 40 gün geçmesine karşın Bağımsızlık Yolu dışında hiçbir parti ve hiçbir aday belediye seçimlerinde hangi kalemlere ne kadar para harcadığını ve bu paranın kaynaklarını açıklamadı!

Mikro-Makro daha önce bağımsız aday olarak Girne’de seçimlere giren Zeki Çeler’in dikkat çeken seçim kampanyasının kaynağını sorguladı ancak Zeki Çeler halen billboard ve raket reklam tabelalarına, kentin merkezi bir köşesindeki seçim ofisine, 3D proje çalışmalarına, kampanya filmlerine, kitapçıklara, özel seçim single’na, basın kuruluşlarına verilen reklamlara ve toplu kebaplara ayırdığı bütçeyi nereden bulduğunu ve detaylarını kamuoyu ile paylaşmadı.

Bağımsızlık Yolu seçim tarihinden bir gün önce, 24 Aralık’ta yaptığı açıklamada seçim bütçesinin 21 bin adet broşür, poster ve baskı işleri için 37.575 TL ve sosyal medya reklamları için 4.725 TL olmak üzere toplamda 42.300 Türk Lirası’ndan oluştuğunu basın bülteni ile duyurmuştu.

Diğer partiler ve bağımsız adaylardansa halihazırda çıt yok. Her parti veyahut bağımsız aday seçime ne kadar bütçe ayıracağını seçimden önce belirler. Kampanyalarında hangi billboardlarda yer alacaklarını, kaç adet broşür bastıracaklarını seçimin ortasında belirleyecek halleri olmadığına göre bu bütçeler seçim öncesinde hazırlanır. O halde neden aradan 40 gün geçmişken bu bütçeler halen açıklanmamış olabilir? Üstelik reklam alanlarını daha önceden ve daha uygun fiyata kapatmak isteyen adayların billboardlara ve raketlere seçim öncesinde ve peşin ödeme yapması gerekiyor. Mesela Zeki Çeler Girne’deki ve Girne-Lefkoşa anayolundaki bazı alanlar için nakit ödeme mi yaptı? Yaptıysa bu paranın ve dikkat çekici diğer kampanya masraflarının kaynağı neredendir?

Yıllar geçmesine rağmen siyasilerin ve partilerin kurumsallaşamadığını düşünmek saçma olur. Hele bir de kadın kotasını olayını hatırlarsak daha çok dikkatsiz ve özensiz olduklarını bir kenara yazmalıyız. Hal böyleyken partilerin ve bağımsız adayların seçim bütçelerinde kaynaklarını açıklamaya zorlandıkları kalemlere bir izahat veremediklerini mi aklımıza getirmeliyiz?

Devleti ve belediyelerini yönetmeye aday olanların beslendiği kaynaklar kamuoyuna açıklanmıyorsa ve şeffaflıktan kaçınılıyorsa, bu siyasilerin seçildiklerinde borçlandıkları gizli finans odaklarının çıkarlarına hizmet etmek zorunda kalacağını bilmiyor muyuz?

Her taşın altından mantıksızca Türkiye’yi çıkarmaya bayılan solcularımız ve Türkiye’nin her koşuluna işlerine öyle geldiği için boyun eğen sağcılarımız aslında yerel oyun alanlarında beslendikleri yasa dışı kaynaklarla al gülüm ver gülüm, özel bir çıkar ilişkisi içerisindeler. Devlet dediğimiz bu yapı güçsüz olduğu için değil, gücünü sadece trafik cezası kesmekte, halkı elektriksiz bırakmakta gösterdiği için bu haldeyiz.

İzinsiz bet oynatanları villalarında ve apartman dairelerinde güya bulamayan ve ceza kesemeyen de aynı devlet, gece kulüplerinden otellere giden seks işçileri üzerinden gece kulübü izin sahiplerine vergisiz kazanç sağlatan da aynı devlet! Kara parayla alınan emlakları denetlemeyen de, kara parayı aklayarak hizmet veren şirketlerin haksız rekabet yarattığını görmezden gelen de, yatırım için kiralanan arazilerin yüksek fiyatlara vergisiz başkalarına kiralanmasına göz yuman da, KDV’leri bile toplatmayan da bir ve tek! 

Bankaları her nasılsa yeterince denetlemeyen, el değiştiren bankalarda bankanın başına geçmesine izin vermediklerinin vekillerine devredilmesini kabul eden de devletin Merkez Bankası… Daha önce sorduk, gene soralım: Viyabank’ı kim satın aldı? Merkez Bankası’nın banka sahibi olmasına izin vermediği bir ismin yıllardır yakınında duran başka bir isim mi? Ona izin vermediniz, doğru bir karar, onunla yakın iş birliği içinde olana neden izin verdiniz? Bilmiyordunuz öyle mi? Tefecilere banka satan bir merkez bankası olabilir mi yahu? Birdiler iki oldular… Bravo size… Kardeşleri ihya etseniz de, biz de burada armut toplamıyoruz!

Kaynaklarını kasasına koymaktan kendisini meneden ve sonra da utanmadan Türkiye’ye avuç açan bir devlet olabilir mi? Türkiye ile saygın bir ilişkiden bahseden, Türkiye’nin kaşıkla verdiğini kepçeyle aldığından söz eden arkadaşlarımız neden KKTC Devleti’nin kestiği vergileri bile toplamadığını, euro kazanan üniversitelerden vergi almadığını ve betçisinden, gece kulübünden, tefecisinden, kara para aklayan emlakçısına kadar yamuk işler yapanlara kesmekle sorumlu olduğu cezaları niçin kesmediğini sorgulamıyor? Onlar da mı kara paradan besleniyor? 

Bu adamcıklar böyledir: Alengirli işlerle ödenmiş paraları bile piyasadan ya da kurbanlarından faizi ile tahsil etmek için yıllarca tilki gibi beklerler. Açgözlüklükleri ve acımasızlıkları ile halkı sömürerek ele geçirdikleri trilyonlardan yoz siyasiye, yoz memura ve yoz basına aracılarıyla para dağıtarak işlerini görür, ihale alır ve itibar satın aldıklarını sanırlar. Benim kimseye borcum yok, çıkarım da yok diye yazabiliyorum. Yazamayanlar, arka çıkanlar, bu kliklerle iş birliği yapanlar gençlerimizin neden anne baba bankasına muhtaç olduğunu, ana babaların da nine dede bankasından çocuklarını okutabildiklerini anlamamazlıktan gelmeye devam edecektir. Yoz siyasetin ve yoz devletin gelirlerimizi düşürdüğünü, haksız rekabete neden olduğunu, zengini daha da zenginleştirdiğini, yoksulu daha da yoksullaştırdığını, bunun sadece UBP ve Türkiye rejimi ile alakalı olmadığını görmeleri için partizanlıktan uzakta bağımsız kalemler olmaları şart değil mi?

Devlet dairelerinde oturacak koltuk bulamayan, iş saatlerini doldurmayı bekleyen bazı memurlarımız neden piyasa denetimlerine çıkarılmıyor? Kripto servis sağlayıcılarının kime ne kriptosu sağladığını sorgulamayan, casinolarda ne kadar kara para aklandığından habersiz olmayı tercih eden, bu kara parayla alınan mal ve mülklere el koymayan bir devletin yeterli parası nasıl olsun? 

Rahmetli Halil Falyalı KKTC’ye yasa dışı gelirle seçimde manipülasyon yapma geleneğini armağan etti. Dışarıya aslan kaplan Türkiye diyenler, içeriden bizi inleten Türkiye’dir nameleri ile en radikal adayları el atından desteklemeyi Halil Falyalı’dan öğrendi. Hiç beklenmeyen adaylar Halil Falyalı yaşarken UBP oylarını da alarak Meclis’e girdi. Falyalı hayattayken parti kuranlar oldu. Sonra partiyi kapatıp UBP’ye geçenler de… Sağdaki milletvekilleri derken, sahi son seçimlerde UBP saflarından aday olup sandıkta kalan Bertan Zaroğlu ne yapar şimdi? UBP’ye geçip seçilemeyen Mesut Genç ise Cumhurbaşkanı’na danışmanlık yapıyor. Falyalı’dan doğan, siyasetteki finansman boşluğunun kimler tarafından doldurulacağı üç aşağı beş yukarı bellidir. Üstelik bu odaklardan beslenen sadece UBP de değildir.

Tüm bu bilgileri topladığınızda seçim bütçelerinin kaynağını açıklamakta zorlanan siyasal partilerin ve adaylarının daha seçilmeden oligarşinin bir parçası olduğu ve seçildiklerinde oligarşiyi yıkacak herhangi bir adım atmayacaklarının garantisini verdikleri ortada değil mi?

KKTC düzeni bu kadarcıktır ve bu gerçeğin yüzüne vurulmasından hiç hoşlanmaz. Her şeyin 1974’den sonra gerçekleştiğini, AKP rejiminin son 20 yılda KKTC’de olan biten her şeyin sorumlusu olduğunu iddia edenler, Türkiye’de seçimlerde Millet İttifakı kazansa da KKTC’ye bakışın hiç değişmeyeceğini aksine her şeyin olması gerektiği gibi daha da sıkılaşacağını hesaba katsalar iyi olur. Kara paradan, tescilli sahtekârlardan nemalanan yoz siyasilerin çalıştırmak işlerine gelmediği için çalıştırmadıkları kanalları ya açacağız ya da zorla açtıracaklar! Kendi kendimize yeteceğimizi herkes biliyor ancak devletin hak ettiği gelirleri ve cezaları almak yerine rüşvet parası istifleyenleri masaya yatırmak, iliklerine kadar yozluğa bulaşmış bu ülkede kimsenin işini gelmiyor… Kıbrıs’ın güneyi ise kuzeyi ile karşılaştırıldığında yolsuzlukla mücadelede aldı başını gidiyor, kuzeyi de Üsküdar’ı da atla değil, jetle geçiyor! 

Otokratik, muhafazakâr ve milliyetçi sağ karşısında yolsuzluk rejiminin üzerine partizanlarını korumak dışında gidemeyen, rejimin içine sızmış kliklerin hesabını parti gazetelerine reklam ve seçime yasa dışı katkı parasından olmamak için soramayan, en kolayına sığınarak her şeyi çözüme erteleyen iş birlikçi bir solun bu ülkeye ne kazandırabileceğini Türkiye ile saygın bir ilişki kurmak isteyenler iyice tartmalıdır.

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın