Rusya Federasyonu’nun Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un suikasta kurban verilmesi, terör ağının ürettiği en vahim sonuçlardan biri… Misafirine kendisinden çok özen göstermekle tanınan Türkiye ve bizim gibi ülkeler için kahredici…
Geçtiğimiz ekim ayında yayınlanan, ‘Hypernormalisation’ (Hiper normalleşme) adındaki, Adam Curtis imzalı bir belgesel, terörün boyutlarının ne denli genişlediğini ortaya koyuyor. Batı’nın Libya eski lideri Kaddafi’den çıkarları öyle gerektirdiği anda, birdenbire nasıl bir ‘mit’ yarattığını; Kaddafi’ye ihtiyacı kalmadığında ise öldürülmesini ne şekilde tezgahladığını kanıtlarıyla sunuyor belgesel. İran’da Humeyni döneminde düşmanlarla savaşmakta en etkili yöntem olarak yıldızı parlatılan ‘intihar bombacılığı’na da değiniyor film... ‘Canlı bomba’ eylemlerinin Filistin’in bombalanmasına karşılık olarak gündeme getirildiği ileri sürülüyor çalışmada. ABD’nin Irak’tan sonra Suriye’deki rejimi de yıkmaya kalkmasına cevaben Suriye yönetiminin ‘çare’yi, sınırlarından IŞİD militanlarının geçmesine izin vermekte bulabildiği bir dünya burası artık... Hangi terör grubunun arkasında kimlerin olduğunu, kısa vadede kimin kim tarafından finanse edildiğini, orta vadede finansın elinin bambaşka bir uca kaynak sağlayıp sağlamayacağını bilmediğimiz bir gezegende nefes almaya çalışıyoruz.
Adam Curtis’e göre, finans kurumlarının gezegeni yöneteceği yeni dünyanın ilkeleri, New York Belediyesi’nin 1975 yılında batmasıyla yazılmaya başlandı. Bankalar yeni kredi vermek için belediyenin kaynaklarını doğru yönetip yönetmediğini kontrol etmekte ısrarlıydılar. Şehrin finans kaynaklarını yönetmek üzere aralarında 9 banka yöneticisinin de bulunacağı, yeni bir belediye yönetimi bu sürecin sonucunda kuruldu. Yaşanan bu olay, finans kurumlarının politikacılardan bağımsız olarak kentleri ve ülkeleri yönetmek için attıkları ilk ‘deneysel’ adımdı.
Dünya, politika ve politikacılar olmadan sadece finans kuruluşları tarafından yönetilebilir miydi? New York’un bankalara olan borçlarını ödemek için birçok işçi, öğretmen ve polis işten atıldı. Üstüne üstlük bankaların bu tutumuna halk sesini çıkarmıyordu. Bankaların yönetimindeki politikacıların artık en büyük işi, yaratılan senaryolara göre kitlelerin algılarını değiştirmek ve algı yönetimi sayesinde finansı elinde tutan grupların çıkarlarını korumaktı. Algı yönetiminde başarılı olan politikacı siyasi yaşamını sürdürebilecek, gerisi yok olmaya mahkûm edilecekti. Çağımızın politik yozlaşması böyle gerçekleşti belgeselciye göre.
Artık insanlar sistemin ötesini göremiyor, sisteme müdahale edemiyorlardı. Her şey daha da sahteleştikçe bireyin yaşadığı durumun yeni adı ‘hiper normalleşme’ olacaktı. Dayatılan şartlar insanların daha da bireyselleşmesini beraberinde getiriyor ve bireylerin toplumsal alandan koparak sanal kanallarda kendilerini ifade etmeleri ‘özgürlük’ olarak sunuluyordu. Mısır’daki gibi gençlerin Facebook’tan örgütlenmeleri, Batı’nın yeni ‘devrim ihraç modeli’ için biçilmiş kaftandı. Fakat kendiliğinden gelişen ve sosyal medya aracılığıyla örgütlenen bu hareketler geleceğin projesini çizemedikleri için her seferinde yeniliyordu. Tıpkı ‘Wall Street’i İşgal Et’ de olduğu gibi…
İnsanların, kendilerine gerçekmiş gibi gösterilenlerin gerçek olmayacağı yönündeki kaygıları derinleşiyor ve yurttaşlar yönetim üzerindeki kontrollerini tamamıyla yitiriyordu. Sonunda, ellerinde kontrol edebilecekleri tek bir şeyin kaldığını fark ediyorlardı: Geliştirdikleri kaslarıyla sıkılaştırdıkları bedenleri…
Belgeselden Kıbrıs’a dönersek son yıllarda spor salonlarındaki kas geliştirme trendinin altında, hiçbir şeyi kontrol edemez hale getirilişimizin yattığını düşünebiliriz. Kapalı kapıların arkasından, aniden ne çıkacağını hep sonradan öğrendiğimize göre, dünyanın en hiper normal ülkesinde yaşayan yurttaşlar olduğumuzu da iddia edebiliriz.
ABD’nin Orta Doğu politikası yerle bir olmuşken, Orta Doğu’ya çok yakın bir yerde konumlanan küçük adamızın birleşmesinin getireceği kazanımlardan biri de güvenliğimizdir. Rusya, Çin ve ABD arasında ilişkilerin daha da gerildiği yeni bir Orta Doğu tasvirinde, çözümsüz kalan bir Kıbrıs’ta kuzeyin payına ne düşeceğini tahmin edemeyeceğimiz, terörün kasıp kavurduğu bir dünyada yaşıyoruz zira…
Belgeseli izlemek için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=-fny99f8amM&t=7080s
Yazılar
22 Aralık, 2016 - 10:00
Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
Yorumunuz