Donald Trump, ikinci başkanlık döneminde dış politikada son on yılın hakim yaklaşımını tersine çevirerek Çin ve Rusya ile rekabet yerine büyük güçler arası uzlaşmaya dayalı yeni bir düzeni savunuyor.
Trump’ın ilk dönemi Washington’da “Büyük Güç Rekabeti” çağını başlatmış, Çin’in yükselişini ve Rusya’nın meydan okumasını dizginlemek için Avrupa ve Asya’daki ittifakların güçlendirilmesi, ABD'de iki partili bir mutabakat haline gelmişti.
Ancak Trump, şimdi bu çerçevenin tamamını sorguluyor ve büyük güçlerin birbirlerinin hırslarını sınırlamak yerine anlaşmalar yaptığı, gerektiğinde birbirlerinin adımlarına göz yumduğu bir dünya tasavvurunu öne çıkarıyor.
ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi tartışılmaya devam ediyor
Beyaz Saray’ın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde bu yaklaşım açıkça dile getiriliyor. Belgede, Soğuk Savaş sonrasında Amerikan dış politika elitlerinin tüm dünyanın kalıcı Amerikan egemenliği altında olmasının ülkenin çıkarına olduğuna kendilerini ikna ettikleri savunulurken, “diğer ülkelerin işleri ancak faaliyetleri doğrudan çıkarlarımızı tehdit ediyorsa bizi ilgilendirir” ifadesiyle daha dar ve çıkar odaklı bir bakış açısı benimseniyor. Bu perspektif, Trump’ın Çin ve Rusya’ya yönelik son hamlelerinde somut biçimde hissediliyor.
Çin’le karşılıklı yararı öne çıkarıyor
İlk Trump yönetimi, Çin’in Sincan bölgesindeki uygulamalarını soykırım olarak tanımlamış, Huawei’yi kara listeye almış ve TikTok’u yasaklama girişiminde bulunmuştu. Ancak Trump’ın yeniden göreve dönüşüyle birlikte ABD-Çin ilişkileri daha karmaşık bir çizgi izlemeye başladı. Ekim ayında Çin Başkanı Şi Cinping ile sağlanan ticaret ateşkesi öncesinde gümrük vergileri, ihracat yasakları ve karşılıklı tehditlerle tırmanan gerilim, yerini daha kontrollü bir ilişkiye bıraktı.
Trump kamuoyunda sert Çin karşıtı bir dil kullanmaya devam etse de, yönetimin pratik adımları farklı bir tablo ortaya koyuyor. Axios’un aktardığına göre, Amerikan yönetimi geçen yılki büyük Salt Typhoon siber saldırıları nedeniyle Çin’e yaptırım uygulama planlarını, ticaret anlaşmasını zedelememek adına rafa kaldırdı.
Trump’ın Asya’daki krizlere yaklaşımı da dikkat çekiyor. Geçtiğimiz ay Çin ile Japonya arasında Tayvan üzerinden sert bir söz düellosu yaşanırken, Trump bu kez Tokyo yerine Pekin’in yanında durdu ve Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’yi tansiyonu düşürmeye çağırdı. Nisan ayında Pekin’i ziyaret edeceğini açıklayan Trump’ın bu temasının, Şi Cinping’in 2026’nın daha ileri bir tarihinde yapacağı karşı ziyaretle devam etmesi planlanıyor.
ABD’li yetkililer, yönetimin “ulusal ve ekonomik güvenlikten ödün vermeden Çin ile karşılıklı yarar sağlayan ticari ilişkiler kurmaya kararlı” olduğunu vurgularken, ekim ayındaki ateşkes kapsamında Çin’in uyuşturucu madde fentanil öncüllerine karşı önlem almayı, ABD tarım ürünlerini satın almayı ve nadir toprak elementlerinin akışını sürdürmeyi kabul ettiğini belirtiyor.
Bu yaklaşımın en çarpıcı yansımalarından biri, Trump’ın bu hafta Nvidia’nın H200 yapay zeka çiplerinin Çin’e ihracatına yönelik yasağı kaldırması oldu. Karar, Washington’daki Çin karşıtı çevreleri şaşırttı. Yönetim, Çin’e satış yapmanın ABD’nin küresel ölçekte yapay zeka çip tasarımındaki hakimiyetini pekiştireceğini savunurken, Nvidia’nın en gelişmiş Blackwell çiplerine yönelik ihracat kontrollerinin yürürlükte kalacağını da özellikle vurguluyor. Bu adım, Trump 1.0 döneminde yüksek teknoloji alanında örülen güvenlik duvarlarının, Trump 2.0 döneminde kademeli olarak indirildiğine dair güçlü bir işaret olarak görülüyor.
Rusya’yı tecritten çıkarma ve G7’ye geri alma hedefi
Trump’ın Rusya’ya yönelik yeni stratejisi de Çin politikasındaki bu dönüşümü yansıtıyor. Çatışma ve izolasyon yerine uzlaşma, anlaşma ve fiili kazanımların kabulü öne çıkıyor. Trump’ın temsilcileri, Ukrayna’ya Donbas bölgesinin tamamını Rusya’ya devretmesi yönünde baskı yaparken, Moskova ile büyük ticari fırsatların önünü açabilecek yeni bir “stratejik istikrar” döneminden söz ediyor. Trump, Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın en büyük petrol şirketlerine yaptırımlar uygulamış olsa da, ekibi savaşın sona ermesiyle birlikte Moskova’yı hızla uluslararası tecritten çıkarmaya istekli olduklarını açıkça ifade ediyor.
ABD ve Rus yetkililer tarafından hazırlandığı belirtilen 28 maddelik ilk barış planı, enerji, doğal kaynaklar, altyapı, yapay zeka, veri merkezleri ve nadir toprak elementleri gibi alanlarda uzun vadeli ekonomik iş birliği çağrısı içeriyor. Bu vizyon, Trump’ın Rusya’yı 2014’te Kırım’ın ilhakının ardından çıkarıldığı G7’ye geri alma ve Moskova’ya yeniden büyük güç ortağı muamelesi yapma yönündeki önceki çağrılarıyla da örtüşüyor.
AB’nin eski liberal düzenin “çürüyen” bir projesi olduğunu iddia etmişti
Trump’ın Ulusal Güvenlik Stratejisi, Rusya’ya kıyasla Avrupa Birliği’ne karşı daha mesafeli ama daha az düşmanca bir ton benimsiyor. Trump, AB’yi eski liberal düzenin “çürüyen” bir projesi olarak nitelendirirken, asıl odağını büyük güçlerle pazarlık yapılabilecek bir dengeye çeviriyor.
ABD açısından bu yaklaşım, Batı Yarımküre üzerindeki kontrolü sıkılaştırmak, Çin ve Rusya tarafından desteklenen Venezuela ile karşı karşıya gelmek ve her iki güce de Amerika’nın “arka bahçesinden” uzak durmaları gerektiği mesajını vermek anlamına geliyor.
Kaynak: Axios











Yorumunuz