Her 7 senede bir tekrarlayan kapitalizmin çevrimsel krizlerinden tüm dünya etkileniyor. Teknolojinin gelişmesiyle daha hızlı üretim yapan makineler aşırı üretimi tetikliyor, bankalar da verdikleri krediler sayesinde tüketimi çılgınca artırıyor. Bir yandan tüketici şişen borçlarını ödeyemez hale geliyor; diğer yandan sermaye sahibi yoğun küresel rekabet nedeniyle kâr marjını düşürüyor. Üretilmiş mallar satılamıyor, alacaklar toplanamıyor ve yeni bir çöküntüye giriliyor. Dünya, 2008 Küresel Ekonomik Kriz’den daha travmatik olacağı öngörülen finansal durağanlığa odaklanmış durumda...
Kıbrıs müzakereleri, küresel finansal krizin gitgide yaklaşan ayak seslerine tarafların hiçbiri kulağını kapatamayacağı için ivme kazandı ve Kıbrıs Konferansı toplandı. Türkiye ekonomistleri kadar Rum ekonomistleri de 2018’in dünyaya muhteşem bir yıl armağan etmeyeceğinin farkında... Eskiden sadece Marksistlerin savunduğu kapitalizmin döngüsel krizleri teorisi, bugün sistemin baş tacirleri, liberal iktisatçılar tarafından da kabul görüyor. Üretimin ve refahın yükselişi, kriz, depresyon ve yeniden toparlanma döngüsü her 7-8 senede bir tekrarlanıyor. Dolayısıyla Kıbrıs Türk tarafı dışında Türkiye, Güney Kıbrıs ve diğer aktörlerin de çözüme ihtiyacı var.
Barışın ertelendiği şartlar altında ise Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’in uluslararası sularında, sürekli tırmandırılan bir gerginlikle başa çıkması gerekecek. Ekonomide yakıtı borç olan bir ısınmanın çatışma kıvılcımlarını tutuşturmak için en ideal ortamı yarattığını biliyoruz. Hâl böyle iken Güney’in doğalgaz ve petrol arama çalışmalarını Türkiye’nin kıta sahanlığı sınırları içerisindeki parsellerde yapmaya devam etmesi kabul edilmeyecektir.
Müzakere sürecinde bir başka gerçekle daha karşılaştığımızı yadsıyamayız: Kıbrıslı Rum politikacılar hamasetle toplumlarına yalan söylemekte ve milliyetçi hamlelerle oy toplama hezeyanında Kıbrıslı Türk meslektaşlarını yaya bıraktılar. Kimsenin artık reddedemeyeceği kadar açık: Ortada, abuk sabuk bahaneler yaratmakta üstüne olmayan, azami çıkarlarını savunabilmek adına yan çizmenin aklıselim sınırlarını genişletmeye meyletmiş bir politikacı güruhu var. Günde 3 saatlik siestada, uykudayken bile, daha tuhaf masadan kaçma yolu hangisi olurdu sorusunu çözmeye çalışan bir zihniyet... İnandırıcılıktan uzak bu tavırlar, yaktıkları sigaranın külünde havaya savrulup dursa da devamla aynı oyunu oynamaya kalkmanın bir sonu olmalı.
O sonu küresel kriz uyarıları getirebilir. Global kriz endişesi, tarafların tamamı için kuşkusuz büyük bir fırsat sunuyor. Birleşik Federal bir Kıbrıs’ın yaratacağı finansal bahar, küresel krizin cayır cayır yanan iklim koşullarında debelenmeye tercih edildiği için Crans- Montana’da paket üstüne paket sunuluyor...
Ne var ki tarihinde yersiz kahramanlık gururuna birden fazla kez yenilmişler için küresel kriz cehenneminde gün sayacak olmak korkutucu görünmeyebilir. Paylaşmaya yanaşmayacakları yeraltı zenginliklerinin başlarına bela olacağını kestiremeyen bir ufuksuzluk içinde yine kaybolabilirler. Fazla mitoloji okumaktan mıdır nedir; hayal dünyası tanrı ve tanrıçalarla süslenince insana manasız bir büyüklenme geliyor olmalı...
Adını koyarak yazmak, barış ortamında savaş tamtamları çalmakla eleştirilse de gerçekleşmeyen federal çözümün hepimizi vardıracağı yer, sürekli tırmanan bir gerginliktir. Hiçbirimiz tasviri bile tehlikeli, öylesi bir ortamda var olmak istemeyiz. Ancak pek çok Kıbrıslı Rum dostumuzun anlamaya çalışmadığı bir gerçek kendini tekrar göstermeye başladı: Kıbrıslı Türk ve Türkiye liderlikleri, aralarında yaşanan bir dizi ayrışmaya rağmen Kıbrıs sorunu konusunda sabırlarının tüketilmesinden ortaklaşan bir duyguyla rahatsızlar.
Bugüne dek Türkiye’nin müzakerelerde daha cömert davranması gerektiğini yazsak da kimse sabrının daha fazla denenmesine artık seyirci kalamaz. Vardığımız tarihsel dönemeç, birleşik, federal çözüm için yapıcı adımların atılabileceği son saatlerin sayıldığı, sarı ışıkta heyecanla barış ışığının yanmasını beklediğimiz bir kavşak. Kavşaktan bunca çabadan sonra geri dönüş kabul edilmeyeceğine göre, çözümsüzlük durumunda istesek de istemesek de kuralsız bir akıştan ve potansiyel zararlarından etkileneceğiz.
Bir yığın denemeden sonra iki toplum arasında yaşanacak yeni kırgınlıkların tamiri de mümkün olmayabilir üstelik...
Yazılar
06 Temmuz, 2017 - 09:00
Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
Yorumunuz