Röportajlar

KKTO Başkanı Turgay Deniz'le ekonomi üzerine: 'Pandemi döneminde en büyük zorluk istihdamı ve işletmelerimizi korumaktı'

Can Sarvan

Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Turgay Deniz, Mikro-Makro’ya verdiği özel röportajda birçok konuda görüşlerini açıkladı.

Covid-19 pandemisinin küresel ekonomide en ağır sonuçlarından biri enflasyon oldu. Global enerji krizinin üretim maliyetlerini artırması, konteyner sıkıntısı nedeniyle navlun fiyatlarının yükselmesi ile enflasyonun daha da yükselmesi bekleniyor. Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın enflasyon karşısında alacağı tutum ne olacak? Sonuçta üyelerinizin halkın alım gücü düşerken satışlarını artırması beklenemez.

Enflasyon, dediğiniz gibi küresel bir gerçeklik haline geldi. Bunu bir gerçeklik olarak kabul edersek yapmamız gerekenler bellidir. Bunun bedelini halka ödettirmemek için mal ve hizmet üretimi süreçlerini daha verimli hale getirmeli, yani birim zamanda daha değerli şeyler üretmenin yollarını bulmamız gerekiyor. Daha ileri teknoloji kullanmak, daha bilinçli ve daha disiplinli çalışmak gerekecek. Devletin de daha tasarruflu olması, masraflarını azaltması, reel ekonominin üstündeki yükünü azaltması, yani devletin de birim zamanda daha etkin ve verimi olması aynı zamanda gereksiz bürokratik işlemleri ayıklaması gerekiyor.

Bu sorunu Ticaret Odası üyelerinin sorunu olarak ele almak ise yanlıştır. Sonuçta hepimiz aynı gemideyiz. Ticaret Odası üyelerinin yaptığı da halkın refahına katkıda bulunmak ve bunun karşılığında kendi ailelerinin refahını temin etmektir. Verimsizlik, halkı olduğu kadar işletmelerimizi de tehdit etmektedir. Devlet başta olmak üzere hepimiz daha verimli olmak zorundayız.

Avrupa ve Türkiye pazarında fiyatların artması, Çin’in enerji maliyetinin yükselmesi ve Çin mallarının da fiyatlarının artması nedeniyle ithalata dayalı Kıbrıs Türk ekonomisi için yakın geleceğe yönelik öngörüleriniz nelerdir? Odanız bünyesinde yapılan araştırmalarda Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’den daha ucuza satılan ürünler olduğu belirlense de fahiş fiyatların daha da artma potansiyeli herkesi endişelendiriyor.

Bilindiği gibi dış talep, turizm, yükseköğretim ve inşaat sektörlerimizin ürünlerine yönelmiştir. Belli oranda ihraç ürünümüz de ilgi görmektedir.

Turizm, yükseköğretim ve inşaat sektörü ürünlerimizi rekabetçi hale getirirsek bu talep devam edecektir. Tarım ve sanayi alanında daha verimli olabilirsek ithal ettiğimiz bazı ürünleri yerel olarak temin edebileceğiz. Başlıca ithal ürünlerimiz olan akaryakıt ve taşıtlar için bu aşamada yapacak fazla bir şey yokmuş gibi görünse de, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelebilir, akaryakıt ile üretilen elektrik yerine doğal gaz ve diğer alternatif kaynaklar ile üretim yapmayı düşünebiliriz. 

Bütün bunların üzerinde konuşuluyor zaten... Eksik olan kamusal süreçleri verimli hale getirmek, gerekli kararları zamanında almak ve uygulamayı başarı ile yerine getirmektir. Sorun, yine kamunun verimli çalışması ile çözümlenebilecektir.

"Her değişim veya kriz zamanı ekonomide bazı değişimleri de beraberinde getirir. Değişime ayak uyduramayan şirketlerin veya kişilerin zorluklar yaşayacağını biliyoruz. Ama ben, ülkemiz ekonomisinin lider şirketlerinin bu değişime ayak uyduracağına inanıyorum."

Covid-19 döneminin getirdiği sürecin KKTC’de bazı büyük şirketleri de sallantıya sokabileceğine ihtimal veriyor musunuz?

Her değişim veya kriz zamanı ekonomide bazı değişimleri de beraberinde getirir. Değişime ayak uyduramayan şirketlerin veya kişilerin zorluklar yaşayacağını biliyoruz. Ama ben, ülkemiz ekonomisinin lider şirketlerinin bu değişime ayak uyduracağına inanıyorum. Gerek insan kaynakları gerekse soruna bakışları, bunu yapabileceklerini gösteriyor. Bakın daha şimdiden teknoloji kullanımı artmıştır; pek çok şirketimiz çevrim içi olarak çalışma kapasitesine erişmiştir. Ekonomik hayatın gerektirdiği diğer değişimleri de yapacaklarına inanıyorum.

Burada üzerinde durmamız gereken, komşu ekonomilerdeki şirketlerin dönüşüm için kullanılmak üzere uygun faizli kaynaklara veya hibelere ulaşabilmesi, bizim ise bundan mahrum olmamızdır. Gerek KKTC kaynaklarının, gerekse Avrupa Birliği ve Türkiye yardımlarının artık bu amaca yönelmesi ve bu kaynakların verimli olabilecek alanlarda istihdam ve katma değer yaratan şirketlerin ilerlemesine yardımcı olacak şekilde kullanılması gerekiyor.

Daha birkaç ay önce, Avrupa Birliği'nin pandemi sonrasındaki toparlanma ve değişim sürecinde kullanılmak üzere Güney Kıbrıs'a 4.4 milyar Euro yardım yapacağı açıklanmıştı. Bu yardımlardan yoksun olarak ilerlemek zorunda olduğumuza göre, bizim onlardan daha çok, onlardan daha bilinçli ve verimli çalışmamız gerekiyor. Bilmemiz gereken tek şey budur.

Üyeleriniz arasında satışları düştüğü ve faiz yükü arttığı için banka borçları ile ilgili sıkıntıya girenler var mı? 

Bu gibi sorunlar elbette olacaktır; yoktur diyemem. Bunlar işletmelerimizin sorunlarıdır. İşletmelerimiz bu sorunların üstesinden kendi olanakları ile gelmeye çalışırken, devletin belli kriterler çerçevesinde onlara yardımcı olması gerekiyor. Kendinden kaynaklanan sorunları yoksa ve bu işletmeler pandeminden sonra yollarına devam etme potansiyeli taşıyorlarsa, bu işletmeleri ayakta tutmak, istihdamı korumak ve ekonomik gelişmeye katkılarını devam ettirmek için kamusal bir destek almaları da gerekiyor.

Hellim/Halloumi’nin Avrupa Birliği tarafından Menşe İsmi Korumalı Ürün olarak tescil edilmesine ilişkin olarak, hellim üreticilerimizin ve hayvancılarımızın uygun standartta üretim yapıp yapmadığını denetleyecek uluslararası kuruluş Bureau Veritas’ın Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ve Başbakanlık Koordinasyon Merkezi ile bir iletişim sorunu mu var? Sorunun çözümünde tüm odaların çok önceden hareket geçmesi gerekmez miydi? Gerekli geçici uygunluğu alan Kıbrıslı Rum üreticiler ve hayvancılar 1 Ekim itibarıyla ihracata başlama hakkını elde ederken, bizde denetimlerin ne zaman başlayacağı bile bilinmiyor...

Burada bizim eksik bıraktığımız bir şey olmadığını düşünüyorum. Başta Kıbrıs Türk Ticaret Odası olmak üzere bütün ilgili birimler, siyasiler, sivil toplum örgütleri ve devlet kurumları gereken her şeyi yapmışlardır. Bu tehlikenin varlığı bilinmekle birlikte siyasilerimiz yapıcı davranmaya özen göstermiştir. Kıbrıs Türk Ticaret Odası, baştan beri süreci yakından takip etmiş, sorumluklar yüklenmiş, gerekli hallerde KKTC devlet organları ile AB organları arasında köprü vazifesi görmeye ve kopukluk yaşanmasını önlemeye özen göstermiştir. Kıbrıs Türk Ticaret Odası ve Kıbrıs Türk Sanayi Odası başta olmak üzere odalarımız süreci teknik olarak takip etmiş ve üreticilerimizin çıkarlarının korunması için gereken önlemlerin alınmasına gayret etmişlerdir. Bu faaliyetler halen devam etmektedir. Kıbrıs Türk tarafında herkes üzerine düşeni en iyi şekilde yapmak gayretindedir.

"Kıbrıs Rum tarafı, hellimi sadece kendi kontrolüne almak için uğraşıyor. Zaman zaman gösterdikleri esneklikler ile ortaya çıkabilecek çözümleri, ilk fırsatta geri almak için gayret gösteriyorlar; baskı uyguluyorlar. Rumlar AB üyesi olmanın avantajını bu konuda da kullanıyor."

Yaşanan eksiklikler veya karşı karşıya bulunduğumuz tehlikeler, Kıbrıs Rum tarafından ve Avrupa Birliği'nden kaynaklanıyor. Kıbrıs Rum tarafı, hellimi sadece kendi kontrolüne almak için uğraşıyor. Zaman zaman gösterdikleri esneklikler ile ortaya çıkabilecek çözümleri, ilk fırsatta geri almak için gayret gösteriyorlar; baskı uyguluyorlar. Rumlar AB üyesi olmanın avantajını bu konuda da kullanıyor.

Hellim isminin PDO olarak kaydedilmesi ve kullanılması süreci işte böyle bir süreçtir. Nereye doğru gittiğimizi inanın şu anda söyleyemem... Gerekli ensekliği ve çabayı göstererek üreticilerimizin haklarını korumaya çalışıyoruz. Bu süreç sonuçlanınca elbette söyleyecek çok daha fazla şeyimiz de olacaktır.

Oda Meclisi bir üyenizin Nakdi Varlıklara İlişkin Mali Düzenleme Hakkında Yasa Gücünde Kararname’sinden yararlandığı ve bet ve kumar yazılımlardan elde ettiği ileri sürülen, kaynağını gösteremeyeceği parayı ülkeye getirdiği öne sürüldü. Bir başka oda Meclisi üyenizin bir başka sektörde kara para akladığı iddia ediliyor. Açık sorayım: Ticaret etiğinin gereklerini yerine getirmekte aşırı para hırsı nedeniyle zayıflık gösteren zihniyete Ticaret Odası’nın kapıyı açtığı yönündeki eleştirilere yanıtınız nedir?

Kıbrıs Türk Ticaret Odası, ülkemizde ekonomik yaşamda yer tutan aktörlerin zorunlu olarak üye oldukları ve yasa ile kurulmuş bir örgüttür. Ticaret Odası bir dernek değildir; üyelerini seçmek veya istediğini üye olarak kabul etmek, istediğini kabul etmemek hakkına sahip değildir. Oda Meclisi ve Yönetim Kurulu da bu yasa kurallarına uygun olarak yapılan seçimlerle belirlenmektedir.

Ben Oda Meclisi üyelerimizin yasalara ve temel etik kurallara uygun olarak çalıştıklarını gözlemliyorum. Üyelerimizin farklı davranışlarını değerlendirmek veya müeyyide uygulama hakkımız ise yoktur ve olmaması gerekir.

Bütün yurttaşların olduğu gibi Kıbrıs Türk Ticaret Odası üyelerinin de yasalara uymasını temin etmek çeşitli devlet organlarının görevidir. Yasa dışı işler yapanları polis yakalar; mahkemeler yargılar. Kişilerin suçlu oldukları mahkemeler tarafından saptanana kadar kimseye de suç isnat edilemez; edilmemelidir.

Kaldı ki çeşitli söylentilerle ticaret hayatının kötülenmesi de büyük sakıncalar içermektedir. İnsanlarımızı iş yapmaktan caydırmaktadır. Birikim sağlamayı veya yatırım yapmayı kanunsuzluk olarak göstermek doğru değildir. Bazı işletmeler zamanın ruhunu yakalamakta daha avantajlıdır. Turizm öyleydi; yükseköğretim öyleydi. Şimdi bilişim sektörü ön plana çıkacaktır. Bu alanda çalışan yurttaşlarımız ve onların oluşturdukları işletmeler başarılı olacaklar ki hepimiz de başarılı olabilelim.

"Ben Oda Meclisi üyelerimizin yasalara ve temel etik kurallara uygun olarak çalıştıklarını gözlemliyorum. Üyelerimizin farklı davranışlarını değerlendirmek veya müeyyide uygulama hakkımız ise yoktur ve olmaması gerekir. Bütün yurttaşların olduğu gibi Kıbrıs Türk Ticaret Odası üyelerinin de yasalara uymasını temin etmek çeşitli devlet organlarının görevidir. Yasa dışı işler yapanları polis yakalar; mahkemeler yargılar. Kişilerin suçlu oldukları mahkemeler tarafından saptanana kadar kimseye de suç isnat edilemez; edilmemelidir."

Kaç üyeniz var?

Pandemi dönemi itibarıyla aidat ödeyen 3.800 üyemiz var. Pandemiden önce aidat ödeyen üye sayımız 4.500 idi. 

Kara paranın aklanması yoluyla veya yüksek kazançlı sektörlerin gerçek kazançlarının çok altında vergilendirilmesi üzerinden ya da kayıt dışılık sayesinde devletin gelirlerinden olması Kuzey Kıbrıs’ın bağımlılıklarını artırıyor. Siyasilerin neden bu yolları kapatmadığı tartışmalıdır. Peki ama düzgün işverenler neden yeterince bu süreçle mücadele etmiyor?

Kuzey Kıbrıs'ın bağımlılığı, devlet gelirlerinin yetersizliğinden değil, yerinde kullanılmamasından kaynaklanıyor. Yuvarlak bir yaklaşımla, gayrı safi hasılamızın yarısı kadar büyüklükte bir devlet bütçesine sahibiz. Daha ne olsun?

Devlet, üstüne vazife olmayan işlerden vazgeçmelidir. Kendini temel hizmetelere odaklamalıdır. Her iş için on tane izin veya çok farklı birimlerden izin talep ederek, insanları devlet dairelerine yığarak, geriye kalanları ise daire daire dolaştırarak hiçbir şey elde edemeyiz. Devlet elbette vergi toplayacaktır. Bu vergi gelirleri ile yetinmesini bilmesi, topladığı gelirleri eğitim, sağlık ve altyapı gibi alanlara harcaması gerekir.

KKTC'de sorun, vergilerin yetersizliği değil, yerinde harcanmamasıdır. Toplanan vergiler yerinde harcanırsa, en azından temel eğitim ve temel sağlık hizmetlerinde güzel hizmetler verilirse aileler de rahatlayacak, çalışanların aldıkları ücretlerle elde edilecekleri artacak; işletmeler de daha rahatlıkla vergi verir hale geleceklerdir. 

“Toplumsal yapımızda sorunlar vardır ama bunları düzeltmek de siyasilerin görevidir. Kamuya yeni kişiler almak yerine, reel ekonomide verimli çalışabilecek yurttaşlar yetiştirmeye kaynak ve zaman ayırırsak çözülmeyecek sorun yoktur.”

Uzun yıllardır ticaretin içinde bir birey olarak Kuzey Kıbrıs’ın kendine yetebileceğini ancak siyasilerin ellerindeki gücü bu yönde kullanmayı tecih etmediği mi doğrudur yoksa sorun siyasilerden çok toplumsal yapımızdan mı kaynaklanmaktadır?

Toplumsal yapının değişmesine öncülük etmek de siyasilerin görevidir. Toplumsal yapımızda sorunlar vardır ama bunları düzeltmek de siyasilerin görevidir. Kamuya yeni kişiler almak yerine, reel ekonomide verimli çalışabilecek yurttaşlar yetiştirmeye kaynak ve zaman ayırırsak çözülmeyecek sorun yoktur.

Küresel ısınmanın turizme olumsuz etkilerinin olacağı öngörülüyor. Dubai ve Singapur modelleri bu gidişata bir çözüm olabilir mi? Görüşünüzü öğrenebilir miyim?

Dubai, Singapur veya diğer bölgesel kalkınma projeleri sihirli bir dokunuşla ortaya çıkan şeyler değildir. Her ülke, kendi olanaklarını en iyi şekilde değerlendirirken kısıtlarının ne olduğunun da bilincinde hareket etmiştir. Dubai gerek kendisinin gerekse çevre ülkelerinin petrol gelirlerini en iyi şekilde değerlendirmiş ve havacılık ile turizm başta olmak üzere yeni gelir kaynakları yaratmıştır. Singapur, öteden beri bir antrepo olarak çalışıyordu zaten; bu doğrultuda gelişmesini sürdürdü. Çok kültürlülüğünü avantaja dönüştürdü.

Daha başka örnekler de verilebilir ama hiçbir şey, sihirli bir dokunuş ile olmadı; çalışarak oldu. KKTC'nin de çeşitli olanakları ve olanaksızlıkları var. İlk bakışta bu, devletin küçülmesi demektir. Siyasilerin buna hazır olup olmadığını görmemiz gerekiyor. 

En büyük zorluk, devlet görevlilerinin siyasi kaygılarını aşarak akıl yoluna gelmelerini sağlamakta yaşanıyor. Bunu başarabildiğimizi de söyleyemeyeceğim.

Ticaret Odası Başkanı olarak Covid-19 sürecinde başkanlık yapmanın size getirdiği en büyük zorluklar neler oldu?

Pandemi döneminde en büyük zorluk, istihdamı ve işletmelerimizi korumaktı. Salgın bir doğal afet olarak değerlendirilmelidir ve doğal afetler başa çıkılması en zor olanıdır. Devletin, kıt kaynaklarını doğru kullanarak bu afetten en az zararla çıkmamızı sağlaması gerekiyordu. En önemli kaynağımız insanlarımız; sonra çalışmamızı sağlayan işletmelerimizdir. İnsanlara öncelik vererek istihdamı ve işletmeleri korumak için öneriler geliştirmeye çalıştık ve bunları devlet yetkilileri ile sürekli olarak paylaştık.

Devlet gelirlerinden bir miktarı ile çalışanlara 'maaş desteği'; küçük işletmelere 'hibe' ve işletmelerin geneline 'sosyal sigorta prim desteği' verilmesini sağlamaya; sağlık önlemlerini koruyarak işletmeleri açık tutmaya çalışmak bizim başlıca hedefimiz olmuştur.

Tanınan tek odamızın Başkanısınız. Avrupa Birliği ve Kıbrıs Rum odaları ile ilişkilerinizde sizin açısınızdan beklenmedik olan veya sizi şaşırtan olumlu ya da olumsuz bir gelişme oldu mu hiç?

Tanınan tek oda olmak Kıbrıs Türk Ticaret Odası'na önemli görevler yüklüyor ama tanınmış olmanın sorunları çözmeye yetmediğini de söylemek gerekiyor.

Muhataplarınızı ikna ederek yürümek zorundasınız. Özellikle Kıbrıs Rum tarafı ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde muhataplarınızı hangi argümanlarla ikna edebilirsiniz? Onlar, sorunlara 'Kıbrıs Cumhuriyeti' dedikleri Kıbrıs Rum tarafının egemenliğini sağlama açısından bakıyorlar; biz ise Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesi ile elde ettiği siyasi hakları zedelemeden ekonomik ve sosyal çıkarlarımızı koruma uğraşı içindeyiz. 

Bu süreçte beni sevindiren hiçbir 'kolay zafer' olmamıştır. Bunu söylemeliyim. Her aşamada karşılaştığımız zorluklar ise her gün için yeni hayal kırıklıkları ile doludur. En sevindirici husus, Yeşil Hat Tüzüğü'nü başarı ile uygulamamız ve çok sayıda işletmemize ve insanımıza yardımcı olabilmemizdir.

:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın