Kıbrıs Cumhuriyeti (K.C) Anayasa Mahkemesi, Kıbrıslı Türkler ile Türk vatandaşlarının yaptığı karma evliliklerden doğan bireylerin Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı başvurularıyla ilgili olarak ilk kararını verdi.
Anayasa Mahkemesi (Temyiz Mahkemesi sıfatıyla) kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) önemli içtihatlarına, örneğin Cyprus v. Turkey (20.05.2001) ve Loizidou v. Turkey (18.12.1996) kararlarına atıfta bulunularak, İdare Mahkemesi’nin bu tür bir başvuruyu reddetme kararını onadı.
Politis'in aktardığına göre, başvuruda bulunan kişi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 'işgal altındaki toprakları'nda, Kıbrıslı Türk bir anne ve Türk vatandaşı bir babadan doğmuş, kendisi de Türk vatandaşıdır.
Başvuru sahibi Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı için soy bağına dayalı olarak K.C İçişleri Bakanlığı’na başvuruda bulundu. Ancak, Bakanlık başvuruyu Bakanlar Kurulu’nun belirlediği kriterlere uymadığı gerekçesi ile incelemedi. Bu kriterlere göre, ebeveynlerden birinin Kıbrıs’a giriş veya kalışının yasa dışı olduğu durumlarda vatandaşlık verilmez. Başvuru, kriterlerin ileride genişletilmesi durumunda olumlu değerlendirilmek üzere bekleme listesine alındı.
İdare Mahkemesi ve temyiz süreci
Başvuru sahibi, bu karara karşı İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuruda ebeveynlerin Kıbrıs’a giriş veya orada kalışının yasallığına ilişkin Bakanlar Kurulu kriterinin dolaylı olarak, orantısız biçimde, Kıbrıslı Türkleri etkilemekte olduğunu ve AB hukukuna aykırı olarak Avrupa vatandaşlığı niteliğinden mahrum bıraktığını iddia etti.
İdare Mahkemesi ise eşitlik ilkesinin ihlal edilmediğine, Bakanlar Kurulu tarafından getirilen yasa sınırlamalarıyla ve koyulan kriterlerle, etkilenen kişi aleyhine hiçbir olumsuz ayrım yapmadığına ve başvurunun reddinin hukuka uygun olduğuna hükmetti. Bunun üzerine başvuru sahibi bu karara karşı temyize gitti.
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesi
Anayasa Mahkemesi, dosyada temel olarak, Bakanlar Kurulu’nun vatandaşlık kriterlerinin eşitlik ilkesini ve özellikle Anayasa’nın 109'uncu Maddesini ihlal edip etmediğini değerlendirdi.
Mahkemenin kararından öne çıkan ifadeler ise şöyle:
“Hem Anayasa’nın, kendi sınırlamasıyla birlikte 109. Maddesi hem de [Bakanlar Kurulu’nun] kriterleri, Kıbrıslı Türklere veya Türk ebeveynlerden doğanlara karşı keyfi ayrımcılıklar koymamaktadır.
[Tam tersine], 1974 olaylarının ortaya çıkardığı koşullar ve durumlar göz önüne alındığında ki bu olaylar Türk müdahalesinin sonucu ve Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının bugüne kadar 'işgali' ile ilgilidir, makul ve meşru bir vatandaşlık verilme çerçevesi sağlamaktadırlar.
Bu olaylar ve sonuçlar, diğer şeylerin yanı sıra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin karar gerekçelerinde de tanınmaktadır.”
Mahkeme, son olarak şu sonuca vardı:
“Bu sınırlama, Avrupa Birliği hukukuna uyulması zorunluluğunu getirse de, mahkeme tarafından tanınan uluslararası hukuk ilkesine zarar vermez […] ki bu ilkeye göre, üye devletler vatandaşlığın kazanılması ve kaybı koşullarını belirleme konusunda yetkilidir. Fakat, mesele Avrupa Birliği vatandaşları olduğunda, bu yetkinin kullanımı, Birlik hukukunun sağladığı ve koruduğu haklar temelinde yargı denetimine tabidir.”
“Devlet, Kıbrıs vatandaşlığı verilmesi için yapılan herhangi bir başvuruyu kabul etme yükümlülüğü taşımaz. Kıbrıs vatandaşlığının ve Kıbrıslı yurttaş sıfatının verilmesi, idarenin takdir yetkisine bağlıdır ve devletin egemenlik hakkının bir ifadesidir. Bu, devletin kendi vatandaşlarını seçme yetkisini içerir ve bu yetki, hem Anayasa hem de uluslararası sözleşmelerce tanınır.
Bu hak mutlaktır; bu hakka getirilebilecek tek sınır, iyi niyetin gösterilmesidir.”
“Bu nedenle, egemenlik yetkisi çerçevesinde, devlet, yasa ve kriterleri belirlemiştir ki bunlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşamakta olduğu özel koşullarla tam, nesnel bir bağlantı içinde ve makul bir orantılılık ilişkisi içindedir; dolayısıyla, belirli bir kişi grubuna karşı hiçbir keyfi ayrımcılık oluşturmazlar.”
Kaynak: Politis
Yorumunuz