Güney Kıbrıs’ın turistik bölgesi Ayia Napa’da geçen hafta yaşanan toplu tecavüz olayı İngiliz, İsrail ve Rum basınında gündemde. 19 yaşındaki İngiliz bir kadın, kendisinin de kaldığı otelde yaşları 15-18 arasında değişen 12 İsrailli erkeğin toplu tecavüzüne uğradığını ileri sürüyor. Genç kadın, olayın 3 gün öncesinde aynı otelde kalan İsrailli gruptan bir gençle arkadaşlık kuruyor. Flört ettiği erkekle beraber diğerleri kadına sırayla tecavüz ediyor.

İngiliz basınındaki haberlere göre Ayia Napa’da, Pambos Napa Rocks Otel’de gerçekleşen olaydan sonra, otelde kalan bir grup İngiliz turist İsrailli turistlere saldırıyor. Otel sıklıkla gençlerin kaldığı, bölgenin barlar sokağına çok yakın konumlanmış bir lokasyonda.

Ayia Napa Kıbrıslı Türk gençlerin de uğrak yeri. Ayia Napa’daki uyuşturucu ticareti, aşırı alkol tüketimi ve denetimsizlik üzerine defalarca dikkat çekilmesine rağmen gençler bölgeye akın etmekte çekince görmüyor. Güney’e geçen ebeveynlere dayanma güçlerini sınamak pahasına bir gecelerini Ayia Napa’daki meşhur sokakta geçirmelerini öneririm. Gecenin ilerleyen saatlerinde barların içerisinde nasıl bir uyuşturucu satışının döndüğünü, uyuşturucu ve alkol etkisindeki gençlerin arasında bir tek polise bile rastlayamayacağınızı gidin ve kendi gözlerinizle görün. Yıllar önce Ayia Napa ile ilgili bir haber yaparken Türkiye Narkotik Şube ile de görüşmüş ve Kıbrıs’ta kullanılan bazı uyuşturucu haplarının Türkiye yeraltı piyasasına henüz girmediğini öğrenmiştim. Uyuşturucu ticaretinde Kıbrıs o kadar ileride yani!

Toplu tecavüz olayı üzerine Ayia Napa Belediye Başkanı Yiannis Karousos umarsızca ‘Turistlerin Ayia Napa’yı bir açık hava club’ına çevirdikleri’ demecini verebiliyor. Oysa, Ayia Napa özellikle kontrolsüz bırakılan, Batılı genç turistleri kendine çekmek için her türlü kamusal sorumsuzluğun hüküm sürebildiği, ciddi bir şikayet olmadıkça yasaların neredeyse işlemediği, Avrupa’nın en kara bölgelerinden biridir. Çok genç yaşlardaki turistlerin sabaha kadar eğlendikleri merkezde olana bitene göz yumulmakta, azami kâr dürtüsüyle uyuşturucu, yaş denetimsiz alkol satışı yanında kadın bedenlerinin teşhiri ile gençlerden maksimum Euro kapılmaya çalışılmaktadır.

Yargıya intikal eden toplu tecavüz iddiası doğruysa, uyruğundan bağımsız olarak bir kadın yaşamının geri kalanında ağır bir travmayla başa çıkmaya çabalayacak. Cinsiyetçi kapitalizm kadın bedeni üzerinden daha fazlasını elde etmeyi amaçlarken yarattığı imajlar, şiddet ve pornografi ile erkek egemenliğini her gün yeniden üretiyor. Toplu tecavüzler Almanya’da, Hindistan’da veya Türkiye’de de gerçekleştiriliyor. O Türkiye ki 17 yıldır sadece ilahiyatla kalkınılacağını ileri sürenlerin iktidarında, kadın cinayetlerinin yüzde 1400 arttığı, kadına şiddet, cinsel taciz ve tecavüz davalarının ortalama yüzde 500 yükseldiği bir ülke…

Türkiye demişken kadının yerinin evi olduğunu yayan ideoloji, dinsel eğitim kisvesi altında oluşturduğu kültür ağıyla erkek egemenliğinin en cinsiyetçi modelini topluma dayatmaya çalışıyor. Ama seneler geçtikçe başarısızlığa uğrayarak, en başta kendi kitlesini ve başörtülü kadınları kaybediyor. Kültürel, ticari ve sosyal ilişkilerini Kıbrıs’a taşırkense Kuzey Kıbrıs’ın iktidar partilerinin sessizliğine ve ön kabulüne güveniyor. Kıbrıs’ta bugüne dek iktidarı paylaşmış siyasal partilerin tümü arasında bir baş eğme yarışı yapılıyor ve zaten yarışa girmiş olmakla kimin daha fazla eğildiğinin herhangi bir önemi kalmıyor. CTP döneminde kurdele kesilirkenki zoraki gülümseme ile UBP-HP döneminde 32 diş gülme arasında kategorik hiçbir fark yok. Kabul var mı var. Dik duran var mı yok. Bitti.

Bu nedenle, basit ve kişisel hesaplarların peşinde koşan, çoğu şizoid politikacı güruhun suretlerine bakmadan kendilerini ‘lider’ olarak lanse etme çabası topluma en büyük zararı veriyor.

Eziyet, şiddet, saygısızlık ve hoşgörüsüzlükle karşılaştıkça isyan eder insan. İsyan damarları da tıkanırsa ölüme yol alınır. Yaşayın, ölmeyin. Toplu tecavüz mağduru gencecik kadın kadar güçlü olmak da var hayatın diğer yüzünde.