İsrail'in İran'a karşı başlattığı savaş, dünyanın büyük bir bölümünün kaygıyla izlediği ve uzmanların birkaç ay içinde atom silahı üretebilecek noktaya geldiğini söylediği nükleer programını ortadan kaldırmayı amaçlıyor.
İsrail'in de kamuoyuna açıklamadığı gizli bir nükleer silah programı var ve bazı uzmanlar bunun da genişlediğine inanıyor.
İsrail'in nükleer cephaneliği ne kadar büyük?
Silahların Kontrolü ve Yayılmasının Önlenmesi Merkezi ile Nükleer Tehdit Girişimi'ne göre, İsrail'in en az 90 savaş başlığına ve yüzlercesini daha üretebilecek kadar nükleer fisyon yoluyla enerji açığa çıkarabilen maddeye sahip olduğuna inanılıyor.
Birleşmiş Milletler'in nükleer gözlemcisi olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, 30 ülkenin nükleer silah geliştirme kapasitesine sahip olduğunu ancak sadece dokuzunun bunlara sahip olduğunun bilindiğini değerlendirdi.
Nobel Barış Ödülü sahibi Nükleer Silahların Kaldırılması İçin Uluslararası Kampanya'ya (ICAN) göre, İsrail dokuz nükleer güç arasında, Kuzey Kore'nin önünde yer alarak ikinci en küçük cephaneye sahip ülke konumunda. Uzmanlar, İsrail'in nükleer savaş başlıklarını savaş uçaklarıyla, denizaltılardan ya da kara tabanlı balistik füze rampalarından fırlatabilecek kapasitede olduğunu belirtiyor.
İsrail, BM Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’nı imzalamayan beş ülkeden biri
İsrail, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve Güney Sudan ile birlikte Birleşmiş Milletler Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’nı (NPT) imzalamayan beş ülkeden biridir. 1970 yılında yürürlüğe giren bu anlaşma, devletleri nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılmasını teşvik etmeye ve nükleer silahların yayılmasını önlemeye taahhüt altına alır.
İran, NPT’nin imzacılarından biri olmasına rağmen, İsrail ve Batılı güçler Tahran’ı, nükleer silah üretmeye yetecek düzeyde uranyum zenginleştirerek anlaşmayı ihlal etmekle suçluyor.
İsrail, anlaşmayı imzalamış olsaydı, nükleer cephaneliğinden vazgeçmek zorunda kalacaktı. Zira NPT, yalnızca beş ülkeyi resmen “nükleer silah sahibi devlet” olarak tanımaktadır: Birleşik Krallık,
Çin, Fransa, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri. Bu ülkeler, 1967 yılına kadar en az bir nükleer silah denemesi gerçekleştirmiş ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olarak bu statüyü elde etmiştir. Anlaşmaya göre, bu tarihten sonra nükleer deneme yapan ülkelerin nükleer silah edinimi yasaklanmıştır.
İsrail’in nükleer programının kökenleri: Holokost sonrası güvenlik anlayışı ve Dimona'nın inşası
Tarihsel kayıtlar, İsrailli liderlerin, 1948’de Holokost’un ardından kurulan genç devletin varlığını güvence altına almak amacıyla nükleer bir cephanelik oluşturma konusunda kararlı olduklarını ortaya koyuyor. Yahudi Sanal Kütüphanesi’ne göre, İsrail Atom Enerjisi Komisyonu 1952 yılında kuruldu. Kurumun ilk başkanı olan Ernst David Bergmann, nükleer bombanın, “bir daha asla kuzular gibi katledilmeyeceğimizin” teminatı olacağını söylemişti.
Araştırmalar, İsrail’in 1958 yılında ülkenin güneyinde, Dimona kenti yakınlarında gizli bir nükleer silah geliştirme tesisi inşa etmeye başladığını gösteriyor. Yakın zamanda gizliliği kaldırılan Aralık 1960 tarihli bir ABD istihbarat raporuna göre, bu proje plütonyum üretimi amacıyla bir yeniden işleme tesisini de kapsıyordu. Ortak Atom Enerjisi İstihbarat Komitesi tarafından hazırlanan rapor, Dimona tesisinin nükleer silah üretimine yönelik olduğu sonucuna vardı.
Silah Kontrol Derneği’nin verilerine göre, İsrail yaklaşık 1967 yılı civarında gizlice nükleer patlayıcı üretme kapasitesine ulaştı. 1973 yılına gelindiğinde ise, Amerika Birleşik Devletleri “İsrail’in artık nükleer silahlara sahip olduğuna ikna olmuştu.” Bu ifade daha sonra Amerikan Bilim İnsanları Federasyonu tarafından da teyit edildi.
İsrail, ABD’nin nükleer şemsiyesi altında korunduğu düşünülen yaklaşık üç düzine ülke arasında yer almıyor. Bu ülkeler genellikle Avrupa ve Asya’da bulunuyor. Söz konusu koruma yalnızca potansiyel düşmanlara karşı bir Amerikan caydırıcılığı sağlamayı değil, aynı zamanda müttefik ülkeleri kendi nükleer silahlarını geliştirmekten vazgeçirmeyi de amaçlıyor.
Uzmanlar, İsrail'in Amerikan nükleer şemsiyesinin bir parçası olmamasının, İsrail'in kendi atom silahlarına sahip olduğunun ve koruma ya da caydırıcılığa ihtiyaç duymadığının bir başka dile getirilmeyen kabulü olduğunu söylüyor.
Dimona: İsrail’in nükleer sırlarının kalbi
İsrail’in nükleer silah programının merkezinin Dimona’da bulunduğuna dair yaygın bir kanaat var. Uzmanlara göre, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişleri bugüne dek bu tesisi hiç ziyaret etmedi; çünkü İsrail, BM gözlemci kuruluşuna denetim yetkisi verecek herhangi bir anlaşma yapmış değil.
Tarihi kayıtlara göre, 1960’lı yıllarda Amerikalı bilim insanları Dimona’yı ziyaret etti. Ancak bu ziyaretler giderek daha sınırlı denetimlerle yürütüldü ve eldeki verilere dayanarak tesisin nükleer programının barışçıl olduğu sonucuna varıldı. Fakat o dönemden bu yana Amerikalı müfettişlerin tesise geri döndüğüne dair kamuya açık bir kanıt bulunmuyor.
Son yıllarda yayınlanan uydu görüntüleri, Dimona tesisinde son beş yılda yeni inşaatların yapıldığını ortaya koyuyor. Uzmanlar, bu gelişmeleri en azından tesisin kapsamlı bir onarım ve modernizasyon sürecinden geçtiğinin göstergesi olarak değerlendiriyor.
Bununla birlikte, bazı nükleer uzmanlar arasında, İsrail’in nükleer kapasitesini artırma hedefi doğrultusunda Dimona’da yeni bir reaktör inşa ettiğine dair inanç giderek güç kazanıyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nün (SIPRI) bu hafta yayımladığı bir rapor, İsrail’in Dimona’daki reaktör sahasını hem nükleer silah üretimi hem de uzay gibi barışçıl amaçlarla kullanılabilecek plütonyum üretimi için yükselttiğini ortaya koydu.
Makalenin tamamını New York Times’dan okuyabilirsiniz.
Yorumunuz