Dünya

Zengin ülkeler gelişmekte olan ülkelere kaşıkla verip kepçeyle geri alıyor

Veriler sermayenin zengin ülkelerden sermayesi olmayanlara aktığı teorisi ile çelişiyor. Aslında yoksul ülker zengin ülkeleri finanse ediyor...

Küresel sermaye zengin ülkelerden fakir ülkelere akmak yerine, aslında diğer yöne doğru hareket ediyor. Her yıl yüz milyarlarca dolar gelişmekte olan ülkelerden çıkıp İsviçre gibi zengin ülkelerin kasasına giriyor. 

Büyük yardımlar yapılıyor görüntüsünün altındaki gerçek başka

Dışarıdan görülen, örneğin OECD’ye (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı) bağlı Resmi Kalkınma Yardımı (ODA) programına gelişmiş ülkeler tarafından sadece geçen sene 160 milyar dolar gibi devasa bir rakamın yardım olarak tahsis edildiğidir. Bu rakam Macaristan'ın gayri safi yurtiçi hasılasıyla (GSYİH) yaklaşık olarak aynı miktardadır.

Her yıl harcanan ortalama 120 milyar dolar ile OECD Kalkınma Yardımı Komitesi'nin yaptığı yardımlar 2000 yılından bu yana ikiye katlandı.

Ancak birçok uzman, OECD ülkeleri tarafından tahsis edilen milyarlarca dolarlık kalkınma yardımına rağmen gelişmiş ülkelerin çoğunun uluslararası taahhütlerini yeterince yerine getirmediği konusunda uyarıyor.

Zengin ülkeler, gelişmekte olan ekonomilerden gelen paradan büyük pay alıyor

Paranın bağışçı ülkelerden gelişmekte olan ülkelere sadece tek yönlü aktığı algısının aksine aslında zengin ülkeler, gelişmekte olan ekonomilerden gelen paranın büyük bir kısmından pay alıyor.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nın (UNCTAD) küreselleşme ve kalkınma stratejileri bölümünün ekonomik işler yetkilisi Rachid Bouhia, Mayıs 2020'de yayınlanan bir raporda, gelişmekte olan ülkelerden ayrılan toplam finansal akış miktarının, zengin ülkelerden kalkınma yardımı, doğrudan yabancı yatırım veya ticaret yoluyla gelenleri büyük ölçüde aştığını belirtti.

Veriler sermayenin zengin ülkelerden sermayesi olmayanlara aktığı teorisi ile çelişiyor

Bouhia bu eğilimin “sermayenin zengin ülkelerden sermayesi olmayanlara doğal olarak akması gerektiğini söyleyen neoklasik iktisat teorileriyle çeliştiği”ni söylüyor.

Bouhia, yoksul ülkelerden sermaye kaçışının birkaç faktörden kaynaklandığını, ancak “gelişmekte olan ülkelerin dış borçluluğunun yarattığı finansal kırılganlıkla yakından bağlantılı” olduğunu kaydediyor.

Kalkınmayı finanse etmek için dış borç aramaya cesaretlendirilen bazı ülkeler, faiz ödemelerinin ve kâr transferlerinin gelirden daha ağır bastığı bir kısır döngüye giriyor ve borçları çok yüksek seviyelere geliyor.

Bouhia ayrıca, ihraç ettiğinden daha fazlasını ithal eden ya da önemli maliyet dalgalanmalarına maruz kalan hammaddeleri ihraç eden birçok gelişmekte olan ülkenin ticaret açığına da işaret ediyor.

Sonuç olarak, “gelişmekte olan ülkeler riskten korunmak için başta dolar olmak üzere yabancı para alımları yapar” ki bu da mallarını satın alan ülkeden sermayenin çıkmasına ve malların satıldığı ülkeye, o ülkenin para biriminde sermaye girişi olduğu anlamına gelir.

2000 ile 2017 yılları arasında gelişmekte olan ülkeler için resmi kümülatif açık yaklaşık 11 trilyon dolar olarak gerçekleşti.

Ancak bu rakamlar yasadışı mali akışları içermemektedir. Cenevre Enstitüsü'nden kalkınma ekonomisi profesörü Gilles Carbonnier’e göre, yasadışı finansal akışların kara para aklama, vergi kaçakçılığının yanı sıra “vergi optimizasyonu amacıyla yanlış faturalandırılan” yasal ticareti de içeriyor.

Washington'daki Küresel Kalkınma Merkezi'nden ekonomist Liliana Rojas-Suarez, konuya yalnızca niceliksel açıdan değil niteliksel açıdan da bakmanın önemli olduğunu söylüyor.

Ekonomist, kalkınma için gerekli olan yatırımın büyük kaynak transferleri gerektirdiğini savunuyor. Borç söz konusu olduğunda, “gerçekten önemli olan, ödünç alınan kaynakların büyüme ve istihdam yaratan faaliyetlere tahsis edilip edilmediğidir” diyor.

Bir semptomun birden fazla tanıya yol açabileceği düşünülünce Rojas-Suarez, önceliğin yasadışı akışlarla mücadeleye ve ülkeler arasındaki krediler konusunda şeffaflığın güçlendirilmesine verilmesi gerektiğine inanıyor.

“Sözleşmeler yayınlanmalı, şartlarının ne olduğunu bilmeliyiz ki [gelişmekte olan] ülkelere gerçekten fayda sağlayıp sağlamadıklarını ve aşırı borçlanmaya maruz bırakmadıklarını belirleyebilelim” diyor.
Kaynak: Swissinfo

:
share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın