The New York Times televizyon eleştirmeni James Poniewozik, 1990’lardan bu yana Amerikan televizyonunun ve Amerikan dizilerinin komplo kültürünü nasıl beslediğini ve bunun siyasi atmosferi nasıl şekillendirdiğini analiz ettiği yeni yazısında, ekranların gerilimli hikâyelerinin artık doğrudan siyasal bir anlatıya dönüştüğünü vurguladı.
Poniewozik’e göre, 1990’ların kült dizisi "X-Files", yalnızca uzaylılar ve paranormal olaylarla değil, aynı zamanda "hakikatin peşinde" bir anlatının çekiciliğiyle de milyonlara seslendi. Dizinin "The truth is out there" ("Gerçek orada") sloganı, hem umut hem de hiciv içeriyordu: Gerçek her zaman erişilmek üzere bir yerlerdeydi ama asla tam olarak kavranamıyordu.
Bu anlatı biçimi, yalnızca "X-Files" ile sınırlı kalmadı. “The Prisoner”, “24”, “Homeland”, “Mr. Robot” gibi dizilerde, 11 Eylül, derin devlet, tarikatlar, biyoteknoloji şirketleri ve istismarcı elitler gibi temalarla örülü çok katmanlı komplo evrenleri yaratıldı. Poniewozik’e göre bu diziler, izleyicilere "şüpheci olmanın" zeki bir tavır olduğunu, resmi anlatıların ise aptallıkla eş değer görülebileceğini öğretti.
Şimdi, aklınıza gelebilecek her şey için bir komplo dizisi var. Kötü adamlar olarak politikacılar ("Zero Day"), tarikatlar ("Lost"), bilim insanları ("Orphan Black"), milyarderler ("Squid Game"), büyük ilaç şirketleri ("Common Side Effects"), iblisler ("Evil"), şirketler ("Mr. Robot") veya "True Detective"in ilk sezonunda olduğu gibi, politik anlamda etkili hale gelecek bir düşman kategorisi olarak çocuk istismarcıları.
Komplo ve entrika fikrini komplo temelli televizyon programları icat etmedi. Richard Hofstadter'ın 1964 tarihli "Amerikan Siyasetinde Paranoyak Tarz" adlı makalesinde yazdığı gibi, Masonlar, İlluminati ve daha fazlasıyla ilgili panik, televizyondan çok önce kamusal hayatı altüst etmişti. Trump’ın güya uluslararası şeytani bir pedofil ağına sahip Demokratların "Derin Devlet"ine karşı savaştığı, 2017’de ortaya atılan QAnon [Q Anonymous” (isimsiz Q)] mitolojisini veya Trump’ın MAGA ("Make America Great Again", "Amerika’yı Yeniden Harika Yap") hareketini sarsan Jeffrey Epstein dosyalarıyla ilgili şüpheleri de televizyon yaratmadı.
Ancak hikâyelerin çoğunda olduğu gibi, milyonlarca izleyiciyi büyüleyen televizyon dizileri insanları belirli bir şekilde düşünmeye alıştırdı. Yıllar boyunca izleyicilere barok gizemlere yatırım yapmayı öğrettiler. Ayrıntılı, her şeyi açıklayan, asla tam olarak çözülemeyen bulmacaların sıradan cevaplardan daha çekici olduğunu kanıtladılar.
Televizyonun öğrettiği karanlık yapılar artık siyasi iletişimin de merkezinde
Poniewozik’in analizinde en dikkat çeken noktalardan biri, bu komplo estetiğinin yalnızca televizyon ekranlarında kalmaması. Özellikle Donald Trump’ın, Barack Obama’nın doğum yeriyle ilgili komplo teorilerini benimseyip siyasi kariyerinde bunları kullanarak yükselmesi, medya-siyaset ilişkisinin dönüştüğünü gösteriyor.
Trump’ın liderliğinde, komplolar bir "şüphe kültüründen" çıkıp bir tür mitolojik anlatıya dönüştü. QAnon gibi hareketler, komplo teorilerini hem bilgi kaynağı hem de bir topluluk duygusu yaratan “multimedya destanlara” dönüştürdü. Poniewozik’e göre bu durum, artık yalnızca eğlence değil, bir inanç sistemine dönüşmüş durumda.
Bu tür dizilerde genellikle büyük güçler -hükümetler, şirketler, elitler- perde arkasında yer alır. Kurban ise ya sistemin içinde kaybolmuş bir karakterdir, ya da hakikati arayan bir dedektif. Poniewozik, bu anlatının izleyiciye “dünyanın rastgele değil, kötü niyetli bir planla yönetildiği” hissini verdiğini söylüyor.
Bu algı, günümüzde siyasetin söyleminde de görülüyor. Trump’ın Epstein belgeleri üzerindeki sessizlikten doğan komplo tepkilerine cevaben, kendisini yeniden bir "kurban" ve aynı zamanda "kahraman" olarak konumlandırması, tam da dizilerden aşina olduğumuz bu “çifte rolün” politik versiyonu.
Poniewozik’in ifadesiyle, “komplo anlatıları artık kendi çürütmelerini de içeriyor.” Her yalan, daha büyük bir hikâyeye kapı aralayabiliyor. Her cevap eksikliği, izleyiciyi daha derine inmeye teşvik ediyor. Ve bu, televizyonun en güçlü dramatik mekanizmalarından biri olarak, artık siyasi iletişimin de merkezinde yer alıyor.
Trump’ın körüklediği komplo saplantısı şimdi geri tepti: Kendi MAGA hareketinin takipçileri, finansör ve cinsel suçlu Jeffrey Epstein ile ilgili ek soruşturma dosyalarının yayınlanmaması kararına isyan ediyor.
Yıllardır hayranlarının büyük bir kısmının benimsediği anlatıdan da anlaşılacağı üzere, dizinin kahramanı aniden kötü yola sapmış gibi... Gizem temalı bir TV dizisini takip eden herkesin bildiği gibi, bir hayran kitlesini yabancılaştırmanın en iyi yolu, ona nihai cevapları vermemektir.
Trump buna karşılık sert bir tepki gösterdi. Üzgün takipçilerini "zayıflar" olarak nitelendirdi. Soruşturmayı, kurbanı kendisi olan yeni bir karşı komplo olarak sundu; dosyalar, kendi deyimiyle, eski ABD Başkanı Barack Obama ve Hillary Clinton'ın da aralarında bulunduğu bir düşman konsorsiyumu tarafından "yazılmıştı". Trump Truth Social hesabında, sanki Epstein mitolojisini yeniden yazmaya çalışıyor, yeni bir köken hikâyesiyle yeniden yorumluyordu.
Ancak komplo teorilerinin en önemli yanı, kendi çürütmelerini de özümsemeleridir; Trump'ın yaptığı gibi izleyicilere "Burada görülecek bir şey yok" demekse, onları büyüteçlerini çıkarmaya teşvik etmekten başka bir işe yaramaz. Trump, eski bir televizyon profesyoneli olarak zaten bilmesi gereken bir şeyi keşfediyor: Bu tür bir gerilim filmine bir kez bağlandığınızda, onu kapatmak o kadar kolay olmuyor.
Makalenin tamamını New York Times'tan okuyabilirsiniz.
Trump, Jeffrey Epstein'a yazdığı iddia edilen bir mektupla ilgili özel bir haber yapan The Wall Street Journal gazetesine, iki muhabire, gazetenin sahibi olduğu şirket News Corp. ve onun alt şirketi Dow Jones'a iftira davası açtı.
Haberde, Trump'ın Epstein'ın 50. doğum günü için çıplak bir kadın resmini içeren bir mektup yazdığı belirtilirken, Trump bu iddiayı yalanladı. Trump, haberin kendisine iftira atmak amacıyla uydurulduğunu ileri sürerek 10 milyar dolar tazminat talep ediyor.
Trump, yıllar boyunca medya kuruluşlarına karşı sık sık dava açan bir isim oldu; önde gelen birçok gazete ve televizyon ağına karşı çeşitli davalar açtı. Bu davaların bir kısmı daha ilk aşamalarda reddedildi. Kamuya mal olmuş kişilerin, iftira davalarında yasal olarak yüksek bir ispat eşiğini aşmaları gerekir.
Yorumunuz