Alman Der Spiegel dergisi, Maltalı Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola’nın parlamentoda aşırı sağcı grupların desteğini alarak üçüncü kez parlamento başkanlığına seçilebileceğini iddia etti.
Avrupa kurumlarının koridorlarında 46 yaşındaki Roberta Metsola sıra dışı bir figür olarak kabul ediliyor. Malta, AB'ye katıldığında Metsola 25 yaşındaydı. Güney Avrupa'daki bir ada ülkesinden Avrupa Parlamentosu'nun zirvesine yükseldi. Parlamento Başkanlığı görevini üstlenen ilk Güney Avrupalı, görevdeki en genç kişiydi ve şimdi potansiyel olarak üçüncü bir dönem için göreve hazır. Bu eşi benzeri görülmemiş bir durum. Ondan önce, sadece Almanya’dan Martin Schulz iki kez AB Parlamentosu'na başkan seçilmişti.
Söylentiler
Avrupa Parlamentosu'nda başkanları yasama döneminin ortasında seçilir; Metsola'nın normalde en geç 2027 başlarında görevini Sosyal Demokratlara devretmesi gerekir. Ancak, Metsola'nın üyesi olduğu muhafazakâr Avrupa Halk Partisi, EPP'nin bu geleneği bozup Metsola'nın aşırı sağcı gruplarla birlikte seçilmesine izin verebileceği yönünde söylentiler var. Bu, bir tabuyu yıkmak olurdu. Ve bunun arkasında daha da büyük bir plan olabilir.
Ursula von der Leyen'in yerine Avrupa Komisyonu Başkanı olarak geçebilir
EPP'nin, Metsola'yı 2029 AB seçimlerinde lider adaylığına yerleştirmek istediği bildiriliyor. Metsola, EPP lideri ve aynı zamanda Almanya'da Hristiyan Sosyal Birliği partisinden (CSU) Manfred Weber'in tercih ettiği aday olarak görülüyor. Bu da, Ursula von der Leyen'in yerine Komisyon Başkanı olarak geçebiliği anlamına geliyor.
Metsola ve EPP grubu şu anda aşırı sağda kalıcı bir çoğunluk oluşturma yeteneklerinin sınırlarını test ediyor. Son olarak, sağcı çoğunluk ilk kez Tedarik Zinciri Yasası adlı bir yasa tasarısı üzerinde birlikte oy kullandı. Parlamento Başkanı'nın yeniden seçilmesiyle aynı durum tekrarlanırsa, bu yeni bir gelişme ve von der Leyen'den sonra neler olabileceğinin bir göstergesi olacaktır. Muhafazakârlar sonunda sosyal demokratlarla yollarını ayırabilir.
Roberta Metsola, AB’nin en küçük ülkesi Malta’dan yola çıkarak, AB’nin güç mantığının bütün kurallarına meydan okuyacak şekilde, nasıl bu kadar ileri gidebildi?
Metsola, 720 milletvekilinin tamamının ismini biliyor; neredeyse her biri hakkında bir şeyler söyleyebiliyor. Kendi neslinden Avrupa siyasetinde bu kadar iyi bağlantıları olan çok az kadın var. Öğrenciyken, muhafazakâr bir öğrenci örgütü olan Avrupa Demokrat Öğrencileri'nde yer aldı. Gençlik siyaseti sayesinde, o sırada müstakbel eşinin Finlandiyalı olması dışında aynı zamanda Almanya’nın Thüringen Eyaleti Başbakanı Mario Voigt ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb gibi şu anda Avrupa'da önde gelen mevkilerde bulunan birçok kişiyle de tanıştı.
“Maltalı olunca işler böyle yürüyor”
Metsola'nın yakın bir arkadaşı onu "kapı çalan biri" olarak tanımlıyor. Yolsuzlukla mücadele etmek için Yeşil Partili Avrupa Parlamentosu Üyesi Daniel Freund ile erken dönemde partiler arası bir ittifak kurdu. Ayrıca, AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi ve eski Avrupa Parlamentosu Üyesi liberal Kaja Kallas ile de yakın arkadaş. Spiegel’in yorumuna göre, “Maltalı olunca işler böyle yürüyor.”
Ve Metsola şimdi aşırı sağla flört ediyor.
Der Spiegel’e göre, normalde Parlamento Başkanlığı görevi, Muhafazakârlar ile Sosyal Demokratlar arasında müzakere edilir; "Maltalıların ise hiç şansı yoktur." Ancak İtalyan David Sassoli 2021’de ölümcül bir hastalığa yakalanınca, kısa sürede bir halef arayışına girildi. Metsola zaten başkan yardımcısıydı; bir fırsat gördü ve harekete geçti. Grupları tek tek dolaşıp kendisi için destek topladı.

Metsola Finlandiyalı eşi ve çocuklarıyla, Fotoğraf: R.Metsola
Malta'ya özgü bir durum onun önünde engel teşkil ediyordu: Katolik Malta'da tüm siyasi partiler kürtaj yasağının kaldırılmasına karşı çıkıyor. Ülke, eşcinsel birliktelikler ve uyuşturucu politikası konusunda liberal, ancak kürtaj hâlâ tabu. Ada ülkesi, AB katılım anlaşmalarında bile kürtajın yasak olarak yürürlükte kalacağını garanti altına alan maddeler koymuştu. Yeşiller ve Liberaller tereddüt etse de, dört çocuk annesi Metsola onlara kendisinin kürtaja karşı olmadığını gösterdi. Fırsatçı mıydı? Yoksa sadece kurnaz mıydı? Her halükârda seçimi kazandı.
El sıkışmayı reddedince Malta’da ikon haline geldi
Metsola siyasi açıdan aktif bir aileden geliyor, ancak ailesinde hiç kimse parti üyesi değildi. Malta’nın 2003 AB’ye katılım referandumu onu siyasallaştırdı. AB üyeliği lehine kampanya yürüten muhafazakârların partisi Ulusal Parti'ye katıldı, Sosyal Demokratlar ise buna karşı çıktı.
Daha sonra Malta Başbakanı olan Lawrence Gonzi, 25 yaşındaki öğrenciyi Avrupa Parlamentosu'na aday olmaya teşvik etti. 2004 ve 2009'da milletvekili seçilemedi, ancak sonunda 2013'te yedek üye olarak Parlamento'ya girdi.
2019'da Malta Başbakanı Joseph Muscat ile el sıkışmayı açıkça reddederek ülkesinde bir ikon haline geldi. Muscat, Ekim 2017'de Malta hükümeti içindeki yolsuzlukları araştırdıktan sonra arabasına yerleştirilen bombayla hayatını kaybeden gazeteci Daphne Galizia'nın öldürülmesiyle bağlantılı bir yolsuzluk skandalına karışmıştı. Metsola, gazeteci Galizia'yı iyi tanıyordu ve oğullarından biriyle hâlâ iletişim halindeydi.
El sıkışma isteğinin reddedildiği fotoğraf, Malta'daki sokak protestoları sırasında sembol haline geldi; gösterilerde birçok kişi fotoğrafı havaya kaldırdı. Kısa bir süre sonra Muscat istifa etti.
Metsola'nın Avrupa Parlamentosu Başkanı olmasından on bir ay sonra, bir yolsuzluk skandalı patlak verdi; Avrupa Parlamentosu üyeleri Katar'dan para ve ayrıcalıklar almıştı. Ofis baskınları sırasında Metsola da oradaydı ve Sosyal Demokrat Başkan Yardımcısı Eva Kaili tutuklandı. Tutuklamalardan kısa bir süre sonra Metsola, Parlamento'da duygusal bir konuşma yaptı. "Kimse AB'nin satılık olduğunu düşünmemeli," dedi. "Satın alınmaktansa donmayı tercih ederiz," diye haykırdı; yani AB'nin Katar gazına bağımlı olmadığını kastetti.
Oyların %90'ını alarak Avrupa Parlamentosu Başkanlığı'na yeniden seçildi
EPP lideri Manfred Weber, 2024 seçimleri gibi erken bir tarihte Metsola'yı baş aday olarak görmek istiyordu. Ancak Ursula von der Leyen galip geldi ve Metsola, Weber tarafından bir tür "ikinci baş aday" ilan edildi. 2024 seçimlerinde Metsola, 87.473 oyla bir AB seçiminde Maltalı bir Avrupa Parlamentosu üyesi için şimdiye kadarki en iyi sonucu elde etti. Yeşiller'den sağcı popülistlere kadar uzanan bir destek oranıyla, oyların %90'ını alarak Avrupa Parlamentosu Başkanlığı'na yeniden seçildi.
Kasım ayında Avrupa Parlamentosu genel kurul oturumunda Metsola toplantıya başkanlık ederken aşırı sağcı bir Fransız milletvekili söz aldı. Paris'teki Bataclan konser salonuna düzenlenen İslamcı terör saldırısının onuncu yıldönümünü anmak için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Milletvekili diğer parlamento gruplarına "Kanlı saldırılardan siyasi olarak siz sorumlusunuz," diye bağırarak büyük bir infiale yol açtı. "On yıldır süren şiddet, cinayet ve tecavüzün" tek sebebinin açık sınırlar olduğunu söylüyordu.
Metsola’nın yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Bu anma anını kullanıp bu dili kullanmanız büyük bir utanç." diyordu.
Ertesi gün Metsola'nın EPP grubu, AB tedarik zinciri yasası konusunda aşırı sağ gruplarla birlikte oy kullandı. Özellikle Sosyal Demokratlar ve Yeşiller şok yaşadı.
O zamandan beri, EPP'nin bu çoğunluğu Metsola'nın üçüncü dönemi için kullanabileceğine dair söylentiler dolaşıyor. Weber'e yakın kaynaklar, merkezci bir çoğunluğu tercih edeceklerini söylüyor. Peki ya bu gerçekleşmezse?
Sağcı bir çoğunlukla seçilmesine şahsen izin verir miydi? "Aşırı sağ, savunduğum her şeye karşı çıkıyor," diyor Metsola. Tekrar aday olup olmayacağı sorusunu ise açık bırakıyor.
Bazı eleştirmenler, Metsola'nın sadece kendini beğenmiş değil, aynı zamanda fırsatçı ve her zaman kendi çıkarını düşünen biri olduğunu ileri sürüyor. Kendisine sempatiyle yaklaşan bazı meslektaşları ise, onun siyaset yapmayı çok iyi bildiğine dikkat çekiyor.
Sosyal Demokratlar ve Yeşiller, bir yıl içinde sağcı aşırılık yanlılarının desteğiyle üçüncü kez seçilmesine izin vermesi durumunda Metsola’nın itibarının ciddi şekilde zedelenebileceğini belirtiyor. Eğer onların baş adayı olursa, seçim kampanyasında muhafazakâr bir kürtaj karşıtı olarak görülecek ve aynı zamanda Avrupa Birliği şüphecilerinin yanında seçilmesine de izin verecek. Bazıları, bunun onun gerçek yüzünü ortaya çıkaracağını iddia ediyor. Yani, kendisi için gücün ilkelerden daha önemli olduğu biri.
Tedarik zinciri yasasında değişiklik yapılması söz konusu olduğunda Metsola iki dikkat çekici şey söyledi: "Konu çoğunlukla ilgili değil. Asıl mesele pragmatizm."
Birkaç hafta sonra Metsola'nın EPP grubu, tedarik zinciri yasası konusunda aşırı sağ gruplarla birlikte oy kullandı.
Kaynak: Der Spiegel












Yorumunuz